“Devlet”in vazgeçilmezliği


Koronavirüs musibeti bildiğimiz pek çok şeyi, çok daha açıklıkla görmemizi sağladı. Bence bunlardan en önemlisi de devletin önemi ve vazgeçilmezliğidir.

Geliniz, yakın tarihte kısa bir tura çıkalım. Dünya 1980’li yıllara neoliberalizm rüzgârıyla başladı. ABD’de Ronald Reagan, İngiltere’de de Margaret Thatcher bu düzenin başat aktörleri ve en keskin savunucuları oldu. 

Bu süreç Türkiye’de Süleyman Demirel hükümetinin ‘24 Ocak Kararları’ (1980) ile başlatıldı. Demirel, Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal marifetiyle uygulamaya konulacak olan bu kararları almasına rağmen yine de iktidardan düşürüldü. Bu da malûmunuz 12 Eylül (1980) darbesiyle gerçekleşti. 

Özal, hiç vakit kaybetmeden bu politikaları birebir uyguladı. Neoliberallerin belki de en çok önem verdikleri husus ‘özelleştirme’ydi. Onlara göre devlet bütün ekonomik alanlardan elini çekmeli, tüm ticari faaliyetler özel sektöre devredilmeliydi. Bu arada, devletin uhdesinde bulunan ve işlettiği tüm Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) de ya kapatılmalı ya da özelleştirilmeliydi. Öyle de oldu. Maalesef...

***

Bu ahval içinde 1989 yılına gelindi ve ‘Doğu Bloku’ parçalandı. Bundan sonra da neoliberallerin azgın kapitalist hevesleri sınır tanımamaya başladı. Adeta sihirli bir tılsım hâline getirdikleri özelleştirmeye bir de ‘küreselleşme’yi ilave ettiler. Bu iki kavramın üzerine de göstermelik ve samimi olmadan güya sahip çıktıları insan hakları, demokrasi, sınırların kaldırılması, çevrecilik vb. sosları dökerek zehirli bir yemek hazırladılar. 
Ve bu yemeği de dünyaya yedirdiler. Türkiye de bundan nasibini fazlasıyla aldı.

Artık ‘devlet’in kötülenme ve dışlanma zamanıydı. Çünkü, küresel dünyada ulus-devlete tahammül edilemezdi. Her şeyi ‘küresel piyasa’ belirlemeliydi. Devlet bu işlere karışmamalıydı.
Özal’la başlayan bu politika 18 yıllık AKP hükümetleri döneminde eksiksiz olarak ve dozu artan bir şekilde uygulandı.

***

Ve...
'Koronalı günler’e geldik.

Bu felaket günlerinde ‘Devlet’in ne kadar önemli olduğu, stratejik sektörleri elinde tutmasının ne kadar hayati değer taşıdığı görüldü. Başta ABD olmak üzere 40 senedir neoliberal politikaları uygulayanların yaşadığı sefalet gözler önüne serildi.

Sağlık sistemini ‘piyasacı’ anlayışla yapılandıran ABD, İtalya ve İspanya perişan oldular. İtalyan ve İspanyol hükümetleri, halkları bu virüsten kırılırken hiçbir Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeden destek alamadı. 

Bu ibretlik durum da herkesin zor zamanlarda ne kadar yalnız olduğunu ve kendi başının çaresine bakması gerektiğini gösterdi. 
Kanımca bu virüsün verdiği önemli derslerden biri de budur. 

Türkiye de bu dersi almalı ve kendi göbeğini kendisi kesmek için planlamalarına vakit kaybetmeksizin başlamalıdır.

***

Sevgili ülkemiz bu özelleştirme belasından dolayı çok büyük değerlerini kaybetti. Cumhuriyet’in inci gerdanlıkları olan KİT’ler ve devlete ait ticari işletmeler elden çıkarıldı. 
Ah, ne büyük hata, ne büyük kayıp, ne büyük israf ve ziyan...

***

Değerli okurlar, bazı iştigal sahaları vardır ki devletin bunları elden çıkarması düşünülemez. Sağlık, tarım, millî savunma, bankacılık-finans, millî eğitim bunların en önde gelenleridir. Bu alanlarda muhakkak surette kamucu anlayış çerçevesinde hareket edilmelidir.

Sağlıkta dünyada olan biteni görüyoruz. Sağlık sistemimizi gözden geçirerek devletin uhdesinde derhal gereken tedbirleri almalıyız. Sağlık hizmetleri özelleştirilemez! 

Tarımda yerli üretim ve çiftçi desteklenmeli, millî tarım politikaları oluşturulmalıdır. Dünya bu nevi felaketlerle karşılaştığında kimse kimseye gıda malzemesi yani tarım ürünü vermeyecek ya da satmayacaktır! Bizi sadece Türk çiftçisi besleyecektir. 

Millî savunmada MİLGEM gibi projeler artırılmalı; Aselsan, Roketsan, Havelsan gibi yapıların sayısı artırılarak desteklenmelidir. Tank-palet fabrikasının Katar’a satılması gibi inanılmaz hatalar yapılmamalıdır. 

Banka-finans sektörümüzün ne yazık ki yarısı yabancı sermayenin elinde. Bu akıl alacak şey değildir. Bakınız, bu kriz ortamında halka destek veren sadece 4 banka oldu: Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıfbank ve İş Bankası. Bu tablo her şeyi anlatmıyor mu? Zor günümüzde bize sadece yerli bankalarımızdan destek gelecek. Hâlâ mı göremiyoruz?

Artık ‘serbest piyasa’ denilen ve kendimizi teslim ettiğimiz bu kandırmacaya son vererek, devletin de büyük etkinliğe sahip olduğu karma ekonomik modele dönmemizin zamanı gelmedi mi?

***

Söyledim, tekrar edeyim: Dünyada bundan böyle her ülke tek başınadır, yalnızdır. Bir felaket ortamında her ülke kendi derdine düşecektir. Bu virüs belası hepimize neoliberal politikaların, özelleştirmelerin, küreselleşmenin ne rezil bir sistem olduğunu gösterdi.
Evet, rezildir; çünkü bu sistemde ‘insan’ın değeri yoktur.

Artık daha fazla gecikmeden bir ‘Devlet’imiz olduğunu hatırlayalım. Devletimize önem ve değer verelim. Gereken tüm stratejik ve iktisadi alanlarda devletin varlığını ve müdahalesini kabul edelim.

Lütfen unutmayınız: Türkiye Cumhuriyeti ve onun Devlet’i şanlı-şerefli bir İstiklâl Harbi’nden sonra ve devrimlerle kurulmuştur. 
Sakın hata yapılmasın: Bu aziz Devlet hiçbir hükümete ait değildir. Aidiyeti yalnızca Türk Milleti’nedir. 

Bu Devlet’in mayasında, hamurunda eşsiz Atatürk’ün ‘6 Ok’u vardır. Bu 6 Ok geçerliliğini ve güncelliğini her daim koruyacaktır. 
Bu günlerde ise bu ilkelerden Devletçilik’i hatırlayıp, ona sımsıkı sarılmalı ve son 40 yılda hükümetlerce yapılan hataları telafi ederek ülkemizi gerçek yörüngesine oturtmalıyız.

 

  • Mehmet S. Nane

  • 2 Nisan 2020

Sayfayı Paylaş

Yorumlar

Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın

leaf-right
leaf-right