Kahrolsun tarım ilaçları!


Mensubu olmakla iftihar ettiğim mesleğim ziraat mühendisliğinin 33. yılı içindeyim. Mühendis olarak bütün iş hayatımda sadece zirai ilaç konusunda çalıştım; ihtisasım pestisit olarak da bilinen zirai ilaçtır. Ne mutlu bana ki halen Mersin’de ilk ve tek olan zirai ilaç fabrikasını kurmak da bana nasip oldu. 

Yazının girişinde bu bilgileri vermemin sebebi zirai ilaç konusunda naçizane birkaç söz edebilme hakkını kendimde görmemdir.

Sevgili ülkemizde bazı modalar vardır. Bir süre onu dilimize dolar, suyunu çıkarırız. Bir müddettir de zirai ilaçların ne kadar zararlı oldukları, toplumu nasıl zehirledikleri konusunu konuşmak moda oldu. 

Aklına esen herkes bu konuda derin (!) bilgi ve fikir sahibi! Olmayan bilgileriyle toplumu yanlış yönlendiriyorlar ve lüzumsuz huzursuzluğa sevk ediyorlar.

Bu kuruluşlar tarımsal üretimin ilaç kullanılmadan ‘organik’ ve ‘agroekolojik’ olarak yapılabileceği yalanını söylüyorlar. Halbuki yapılan çalışmalarla ülkemizde bu tür üretim yöntemlerinin en fazla %3 yapılabileceği, dünyada en yüksek rakamın ise %5 olduğunu halktan gizliyorlar! Geride kalan %95-97 ürün kaybıyla toplumun nasıl besin sağlayacağını ve doyurulacağını ise ağızlarına hiç almıyorlar!

Bazı kıymeti kendinden menkul ‘çevreci’ (!) kuruluşlar (STK) kafalarını zirai ilaçlara takmış vaziyetteler ve zirai ilaçların Türkiye’de tümden yasaklanmasını savunuyorlar. 
Ne tesadüftür ki bunların bazılarını AB finanse ediyor. Yani parayla besliyor! 
Amaç bellidir: Önce yerli ilaç sanayisini bitirmek. Ardından da sektörü çok uluslu şirketlere teslim etmek!

Bilinçli, bilgili, okuyan çevrecilere büyük saygım var. Fakat bu konularda hiçbir mesleki, bilimsel ve teknik bilgisi olmadığı hâlde; ‘moda’ olduğu için ya da ‘şıklık’ olsun diye ‘çakma çevrecilik’ ya da ‘halk sağlığı istismarcılığı’ yapanlara tahammülüm yok! 
En kötüsü de bunu bilerek ve birilerinin maşası olarak yapanlar. 

Şimdi elimden geldiğince sadeleştirerek ve teknik ayrıntıya kaçmadan zirai ilaç gerçeğini size anlatmaya çalışacağım. 
Önce şunu hatırlatmalıyım: Hem beşeri ilaçlar hem de tarım ilaçları özünde kimyasal maddelerdir ve istisnasız hepsi de zehirdir.

Amaç zehiri faydaya çevirmektir. Bunun için de önemli olan doğru kullanımdır. 
Başınız ağrıdığında bir tane baş ağrısı ilacı aldığınızda nasıl ki ağrınızı gideriyor ve size şifa veriyorsa aynı ilaçtan bir kutu almak sizi öldürecektir!

Zirai ilaçta da mantık aynıdır. Bitkiye ilacı doğru dozda verir ve ürünü doğru zamanda hasat ederseniz kullandığınız ilacın zehir etkisi kalmaz ve bitkiye şifa olur. İnsanlara da hiçbir zararı olmaz. Kullanım bilgileri her bir ilacın ambalajında verilmektedir.

Önemle belirtmek isterim: İlaçların doğru kullanımı konusunda pek çok mekanizma etkili bir biçimde görev başındadır. 

Bu konuda Tarım Bakanlığı’nın il ve ilçe müdürlüklerinde görevli meslektaşlarımız büyük bir gayret ve özveriyle çalışarak sahada çiftçiye kullanım bilgileri vermektedirler. Bakanlık, tarım ilaçlarının üretiminden çiftçinin kullanımına kadar çok etkin bir şekilde denetimler yapmaktadır. Bu konudaki mevzuat çok kapsamlı, çok ciddi ve çok katıdır. 
Hiç kimse gelişigüzel ilaç üretemez de, kullanamaz da. Her aşama kontrol altındadır.

Ürünlerin etiket ve ambalajında kullanım bilgileri ayrıntılı olarak verilmesine rağmen nasıl kullanılacağı ziraat mühendisi ilaç bayileri tarafından çiftçiye anlatılmaktadır. 

Ayrıca benim şirketim de dahil olmak üzere özel şirketlerin bazıları ziraat mühendisleri vasıtasıyla sahada çiftçiye bedelsiz olarak bu teknik bilgilendirme hizmetini vermektedir.

Bir ilave olarak, merkezi İstanbul’da olan ve yerli zirai ilaç sektörünün çatı derneği konumunda bulunan TİSİT de (Tarım İlaçları Sanayici İthalatçı ve Temsilcileri Derneği) bu konuda fevkalade yararlı ve özverili çalışmalar yapmaktadır. 
Dört dönem, sekiz sene Yönetim Kurulu Üyeliği görevi yapmaktan ve şu anda da üyesi olmaktan onur duyduğum TİSİT’in yerli zirai ilaç sanayimize ve bu alandaki millî menfaatlerimize katkıları eşsiz değerdedir.

Herhangi bir ülke için tarımsal mücadelede zirai ilaç kullanılmamasının bedeli çok ağırdır. İlaç kullanılmadan yapılacak olan bir üretimde ilk yıl %55-65 ürün kaybı olacaktır. Bu kayıp yıllar içinde hızla artacak ve çok kısa sürede verim sıfıra yakın seviyeye düşecektir. 

Zararlı böcekler, mantarlar ve yabancı otlar tüm ürünü mahvederek hasat edilecek bir şey bırakmayacaktır. Bunun manası da tek kelimedir: AÇLIK!

Bir diğer olumsuz etkisi de elde edilebilen çok kısıtlı ürünlerin inanılmaz yüksek fiyatlara tırmanacak olmasıdır. Mesela, 1 liraya alınan ekmeğin fiyatının 50 liraya fırlaması gibi! 
Böyle bir durumun yaratacağı feci sosyal sorunları açıklamaya gerek görmüyorum.

Bakınız, küçücük toprağına rağmen dünyanın tarımsal üretimde lider ülkelerinden olan ve pazara en güvenli ürünler sunan Hollanda’da hektara 16-17 litre/kilo tarım ilacı kullanılırken, Türkiye’de bu oran hektara sadece 2-3 litre/kilodur. 

Yani kullanılan ilaç miktarı değil nasıl ve ne bilinçle kullandığınız önemlidir.

Az evvel söyledim: Konu çok ciddidir. Ve ülkemizde tarım ilacının üretilmesi ve kullanılması en yüksek ciddiyetle yapılmaktadır. Hiç kimsenin, hele ki AB fonlarından ‘beslenen’ sözde STK’ların gerçek dışı açıklamalar yapması kabul edilemez.

Esasında hayati önemdeki denklem son derece basittir: 

Hayatın devamlılığı için beslenmek, beslenmek için gıda, gıda için bitkisel üretim, bitkisel üretim için de tarım ilacı gereklidir.

Bu kadar kesin, tartışmasız, yalın ve net!

Unutmayalım: Zirai ilacın kullanılmadığı bir tarımsal üretim şeklinde çok kısa vadede yaşanacak olan sonuç KITLIK ve AÇLIKTIR.

Pervasızca ve bilgisizce tarım ilaçlarının yasaklanmasını isteyenlerin bu gerçeklerden haberleri var mıdır çok merak ediyorum doğrusu!

 

 

 

  • Mehmet S. Nane

  • 16 Haziran 2020

Sayfayı Paylaş

Yorumlar

Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın

leaf-right
leaf-right