Yaşama yetişilemez... / (Dostluk üzerine-2)
Daha evvel yayınlanmış kitapları olan bir kişi olarak yazı dünyasının yabancısı değilim. Fakat itiraf etmeliyim ki bir yıldır içinde bulunduğum makale yazarlığı çok farklı bir dünyaymış. Yazdığınız bir kitapla ilgili tepkiler ve yansımalar zamana yayılıyor. Makalede ise bu tepkiler aynı gün içinde sizi buluyor.
Geçtiğimiz hafta Cumartesi günü (22 Ağustos) yayımladığım “Dostluk üzerine” isimli makalem büyük bir ilgi uyandırdı, mahcup olmak pahasına söylemeliyim ki, oldukça beğenildi. Beklemediğim ölçüde telefonlar, mesajlar aldım. Müteşekkirim.
Bunun nedenini düşündüğümde, kişilerin o makalede kendilerinden bir şeyler bulduklarını ve yazdıklarımla kendi doğrularının örtüştüğü sonucuna vardım.
Bu da benim için muazzam bir ‘yazı tatmini’ ve motivasyon kaynağı.
***
Bugüne kadar konuştuğum yaşı ilerlemiş büyüklerimden bir tekinin bile “Yahu bu hayat amma da uzun” dediğini duymadım. Kişinin yaşı ister 90, ister 100 olsun hiç fark etmez; ortak kanaat, hayatın kısa olduğu ve daha da önemlisi çabuk geçtiğidir.
Bir örnek vermek isterim: İsmet İnönü ile TBMM’nin açılışının 50. yılı vesilesiyle 23 Nisan 1970 tarihinde bir mülakat yapılmış. Konuşmanın bir yerinde, o tarihte 86 yaşında olan İsmet Paşa, İstiklâl Harbi günleri için “Sanki 2 hafta evveldi” sözlerini kullanmış.
Evet, işte hayat hepimiz için bu kadar kısa ve ışık hızıyla geçip gidiyor!
***
Tümümüz de pek çok kişiyle ya da gruplarla temas ve iletişim hâlindeyiz. Evvela aile, daha sonra iş ve sosyal çevre. Kişi ailesini kesinlikle, işini de her zaman seçemeyeceğine göre, tamamen kendi seçimine bağlı olan sadece sosyal çevre kalıyor.
Kişisel olarak sosyal hayatta en çok önemsediğim insani ilişki ise arkadaşlık/dostluk ilişkileridir. Bu, giderilmesi muhakkak gerekli önemli bir ihtiyaçtır. Fakat önceki yazımda da söylemiştim; arkadaşlık ilişkilerinin niteliğinin niceliğinden çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Hele ki bulunduğum yaşta...
Kanımca, esas olan, ortak geçmişe ve yaşanmışlığa dayalı dostlukları muhafaza etmektir.
***
Eğer benim yaşlarımdaysanız size naçizane bir önerim olacak: Sosyal hayatınızı yaşarken arada bir soluklanın, nefes alın. Gerekiyorsa temponuzu biraz azaltın, frene basın. Unutmayınız ki yoğun tempolu bir hayat kendinize zaman bırakmaz. O yoğunluk ve yaşam hızı sebebiyle geriye anı bile kalmayabilir. Başınızı geriye bir çevirirsiniz ki yıllar akmış, geçmiş; fark edememişsiniz. Kimse bir yere kaçmıyor; telâş etmeyiniz. Biraz kendinize dönerek ve hayatın lezzetini hissederek, sindire sindire yaşayınız.
Ve yine unutmayınız ki zaman artık çok daha değerli.
Elbette ki hiç kimseye hayatını ne şekilde yaşayacağını söylemek bana düşmez. Ayrıca bu hakkım da değil, haddim de.
Bu yazıda sadece kendi doğrularım çerçevesinde sohbet ediyorum.
Bu önerileri, daha genç yaşlarında aynı hatayı yapmış bir kişi olarak yazdım. Geriye dönüp baktığımda, müthiş bir yoğunlukla çalıştığımı ve kalan zamanımı da gereğinden fazla sosyal hayatıma ayırdığımı fark ettim. İşime o kadar zaman ayırdığım için hiçbir zaman pişman olmadım. Fakat keşke hayatımın diğer bölümünü biraz ağırdan alsaydım.
O yıllar sanki bir nefesti; geçti gitti...Artık zamanımı daha dengeli kullanıyorum.
***
Tam da burada, bu düşüncelerle yazdığım eski bir şiirimden bir dörtlük aktarmak isterim:
“Eskiyor gibiyim sanki, duygularım da yaşlanıyor sormaksızın
Dönüp bakmak geçiyor içimden
Yine o buruk, tuhaf ürperti
Anlıyorum ki yaşama yetişilemez, hele ki anılaşmışsa...”
***
Bitirirken dostça bir tavsiye: Arkadaşlarınıza, dostlarınıza baştan savma olmayan, nitelikli ve kaliteli zaman ayırınız. Emin olunuz; çok daha doygun ve dingin olacaksınız.
Bazen arkadaşınızla yapacak bir şeyiniz, konuşacak sözünüz olmayabilir.
Hiç fark etmez; aynı ortamda, aynı sessizliği bölüşmek de mutlu bir paylaşımdır...
Füsun Kayın 29 Ağustos 2020
Çok beğendim ,emeğine sağlık Mehmet
Mehmet S. Nane 29 Ağustos 2020
Beğenmene çok memnun oldum. Nezaketine teşekkürler Füsun.
Nüket Torun 29 Ağustos 2020
Tamamen katıldığım ve aslında büyük ölçüde de yaşantımda uyguladığım bir yazı olmuş. Ellerine sağlık Mehmet. Şu kısacık hayatta sessizliği bile paylaşabileceğin dostlar biriktirebildiysen, yaşamına büyük değer katmışsın demektir. Zaman ve mesafelerle sınırlı olmayan dostluklar diliyorum herkese.
Mehmet S. Nane 29 Ağustos 2020
Çok teşekkür ederim Nüket. İki cümleyle o kadar iyi özetlemişsin ki ilave tek bir söze gerek yok.
Nur Gonen 29 Ağustos 2020
Aktarılmayan bilgi paylaşılmayan hiçbir duygu gerçek değildir. Kaleminizin gücü için teşekkürler Semih Mehmet Nane
Mehmet S. Nane 29 Ağustos 2020
Nur çok teşekkürler. Sana kesinlikle katılıyorum.
Değerli okurlara uzunca bir not:
Nur da Füsun gibi 40 yıllık lise arkadaşımdır. Bir önceki yazımda Füsun yine nazik bir yorum yapmış ve bana “siz” şeklinde hitap etmişti. Ben de cevaben nezaketine teşekkür ederek, “sen” hitabını kullanmasını rica etmiştim.
Bakınız, Nur'dan da aynı davranış geldi.
İşte bizler yani bir önceki nesil bu şekilde davranmaya kodlanmıştık sanki. Bizden önceki nesil bu konuda bizden de iyiydi.
Tüm kadim arkadaşlarımın davranış kalitelerine ve nezaketlerine teşekkür ederek, toptan bir “sen” hitabı beklediğimi iletmek istiyorum. :)
(Salı günkü yazım tam da yukarıdaki düşüncelerimi daha geniş ifade ettiğim insan ilişkileri ve davranış kalitesi üzerinde olacak.)