Çocukluğumun Atatürk Parkı ve Mersin Festivali (1)


Değerli okurlar, geçtiğimiz aylarda denizcilik, dünya ahvali, tarih ve siyaset yazılarına gömülerek Mersin nostaljisi yazılarına uzun bir ara vermiştim. Sizlerden gelen yoğun talep üzerine geçen hafta tekrar başladığım bu yazılara bu hafta da 3 makalelik bir yazı dizisiyle devam ediyorum. Keyifli okumalar diliyorum.

***

Atatürk Parkı kurulduğunda Mersin’in sahil yolu Orduevi’nin sınırında biterdi. Oradan ilerisi stablize yol ve henüz doldurulmamış olan denizdi. 
Bugünkü sahil yolları, Mezitli’ye kadar uzanan ağaçlar içindeki yürüyüş güzergâhı hayal bile edilemezdi. Gerçek anlamda bir sahil yolumuz yoktu.

İşte bu sebeple Atatürk Parkı Mersin için çok önemliydi ve her katmandan Mersinlinin gittiği bir yerdi.

Atatürk Parkı deniz şehri olan Mersin’de halkın denize en yakın olduğu noktaydı esasında. İnsanlar özellikle yazın, ‘hava almak’ için parka giderdi.

Şehir küçük, imkânlar azdı ama insanlar parka gitmekle bile mutlu olurlardı. Güzel zamanlardı. Ve bu masum güzelliği iyice anlayabilmek için üzerinden onlarca yıl geçmesi gerekecekti.

***

Mersin Festivali’nin ilk ne zaman düzenlendiğini kesin tarih olarak bilemiyorum. Kendi yaşımdan hesapladığımda 1970’li yılların ortası gibi bir tarih olduğu sonucuna varıyorum. Kaya Mutlu o dönem Belediye Başkanı olduğuna göre tahminim sanırım doğru. Yanlış bilmiyorsam festivali ilk başlatan da odur.

Festival alanı Atatürk Parkı’nın içindeydi. Ana kapı girişinden sonra hemen sağ tarafta başlardı. Bu festival nedendir bilinmez daha sonra ‘fuar’ adını aldı. 80’li yıllarda bir müddet daha devam etti fakat ilk yılların coşkusunu bir daha yakalayamadı.

Festival, biz çocuklar için harika bir şenlikti. Gündüz arkadaşlar kendimiz giderdik, akşam da ailelerimizle birlikte. Zaten asıl hareket de akşam yaşanırdı. Envaiçeşit ürün satan rengârenk dükkânlar olurdu. (Şimdi 'stant' diyorlar, dükkân kelimesinin nesi varsa!)

Bu dükkânlardan alışveriş yapmaya bayılırdım. Sadece bizler değil, büyüklerimiz de katılırdı bu alışverişe.

***

Unutmak hiç olmaz; bir de festivalin değişmez rengi olarak seyyar satıcılar vardı. Pek çok yiyecek, içecek bulabilirdiniz bu seyyarlarda. Macun, halka tatlı, ayran-simit, pamuk şeker, su, limonata, açma-poğaça, taze fındık-fıstık, bici bici, karsambaç, çekirdek... 
Biz çocuklar için lezzet cümbüşü ve cennetten bir parça gibiydi.

Bir de basit oyuncaklar satan seyyarlar vardı. Bunların en bilineni balonculardı. Sallayınca renklenen toplar, ya da ses çıkaran oyuncaklar çocukların anne-babalarının eteğine yapışıp ağlaması için birebirdi.

Festival sahasında çocuklar için oyun alanları ve lunapark da kurulurdu. Sanırım ’balerin’ adı verilen lunapark oyuncağı yeni moda olmuştu. İnsanın yüreğini o kadar ağzına getirirdi ki biz çocuklar korksak bile yine de binerdik.

Fakat daha çok hem tehlikesiz hem de bizim için eğlenceli olan oyuncakları tercih ederdik. Dönme dolap, çarpışan arabalar ama illa ki ‘bugi bugi’ vazgeçilmezimizdi. Bu, küçük vagonların içine oturulan ve yükselip alçalarak dönen bir oyuncaktı.

Bugi buginin birkaç dakika süren turu 1 liraydı. Nimet Teyze’min oğlu sevgili kuzenim, kardeşim Murat (Soyal) bu bugi buginin hastasıydı. Yaşı 6-7 olmalı. Birkaç tur ona hiç yetmez, sürekli fazlasını isterdi.
Anne-babası “Bu kadar yeter” dediklerinde ise “Biiiir” diyerek 1 lira ister, alamazsa da kendini yerlere atardı. Bu ’biiiir’ öyle çıkardı ki ağzından ‘viiir’ olarak anlaşılırdı.

Murat aslında dünya tatlısı, melek gibi bir çocuktu. Fakat konu bugi bugi olunca davranışları değişiveriyordu. 

Canım, sevgili kardeşim şu anda 49 yaşında, iki çocuk babası bir doktor. Fakat hâlâ 40 küsur sene önceki o ‘biiiir‘ ciyaklamalarını başına kalkıyorum.

Hem de kendimi bile şaşırtacak biçimde bizim doktorun o yaştaki ince sesini taklit ederek. Ee, onca sene bıkmadan-usanmadan söylemenin faydası işte.

 

  • Mehmet S. Nane

  • 15 Ekim 2020

Sayfayı Paylaş

Yorumlar

Murat Fazıl Soyal 16 Ekim 2020

Canım, sevgili ağabeyim. Çocukluğumuz birlikte geçti ve büyümenin nice konaklama yerinde ne güzel anılar biriktirmişiz. Çocukluğumuzda bindiğimiz bugi bugiler gibi inip çıkarken hayatta, olaylar bizleri uzak yerlere fırlatabiliyor ama bu sıcak anılarla yüklü güzel yazıların sayesinde hep yakın hissettiriyor. Sevgiyle...

Mehmet S. Nane 16 Ekim 2020

Murat’çığım, sevgili kardeşim, haklısın hayat hepimizi bir yerlere savurdu. Bazen günlük karmaşa ve gaile en temel beşeri ilişkilerin bile önüne geçebiliyor. Fakat tüm bunlar daima kalbimdeki sevgili kardeşim olacağın gerçeğini değiştiremez.

Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın

leaf-right
leaf-right