Filiz Akın
Güzellik görecelidir. Birine güzel gelen diğerine gelmeyebilir. Fakat zarafet farklıdır. Bu konuda hemfikir olunması daha kolaydır.
Kanaatimce Türk sinemasının yani Yeşilçam tarihinin gelmiş geçmiş en zarif kadın Filiz Akın’dır.
Onu tanımlamaya sadece “güzel kadın” nitelemesi yetmez. Çok zayıf ve eksik kalır. Onda güzelliğinin yanında, doğuştan gelen bir asalet, doğal bir zarafetle birleşmiştir.
Ve nesiller sonra da diğer pek çok özelliği yanında şu biçimde anılacaktır: Güzel, zarif ve asil kadın...
***
Filiz Akın 1943 yılında Ankara’da doğmuştur. Ankara Koleji mezunudur. Asıl adı Suna Akın olup sinemada “Filiz” ismini kullanmayı tercih etmiştir.
Çok başarılı bir öğrencilik yaşamından sonra DTCF Arkeoloji bölümüne devam etmiş ve aynı zamanda da özel bir şirkette çalışmaya başlamıştır.
Sinema dünyasına çok erken bir yaşta, henüz 19 yaşındayken adım atmıştır. İlk filmi “Altın Çocuk” ismi verilen dönemin sevilen aktörü Göksel Arsoy’la başrolleri paylaştıkları “Akasyalar Açarken” isimli filmdir.
Tüm sinema kariyeri boyunca 120’den fazla film çevirmiş, ödüller almıştır. Bu süreç boyunca, Ayhan Işık, Tarık Akan, Sadri Alışık, Ediz Hun, Cüneyt Arkın, İzzet Günay, Kartal Tibet gibi dönemin en iyi “jön”leri ile birlikte rol almıştır.
Benim nazarımda bu aktörlerin hepsi de değerlidir ama Filiz Akın’la Ediz Hun’un oyuncu ikili olarak en iyileri olduğunu düşünüyorum.
Ediz Hun’da, yakışıklılığına ilave olarak, Filiz Akın’da olan o asaleti ve zarafeti buluyorum.
***
Filiz Akın 70’li yılların ortalarından itibaren sinemadan uzaklaştı. Daha sonra pek çok kadın ya da erkek sinema oyuncusu gibi ‘İzmir Fuarı’nda şarkıcılık yaptı. Bu dönem fazla uzun sürmedi.
Üçüncü evliliğini 1994 yılında yaptı. Bu tarihe kadar bir tiyatro oyununda ve bir de televizyon dizisinde rol aldı.
Eşinin 1998 yılında Paris Büyükelçiliği görevine tayin edilmesiyle 4 yıl ülkemizi ‘Paris Sefiresi’ olarak temsil etti. Fransızca ve İngilizce lisanlarına hâkimiyeti ve kültürüyle iz bıraktı.
Paris’te Türkiye’yi ve Türk kültürünü tanıtmak için pek çok etkinliğe katıldı ve sanatçı kimliğinin de etkisiye “kültür elçisi” olarak bu faaliyetlerde başarılı oldu.
***
Filiz Akın, 2002 yılında kanser hastalığına yakalandı. Bu hastalığı yenmeyi başardı. İyileştikten sonra bazı gazete ve dergilerde 3 yıldan fazla süreyle makaleler yazdı. 2008-2009 yıllarında televizyon programları hazırlayarak sundu.
Kanserle mücadeleye destek amacıyla “Sarı Bilezik” ve “Mavi Bilezik” kampanyalarında aktif olarak yer aldı.
Tüm bunları yaparken 3 tane de kitap yazdı. Değerli sanatçımız, makaleler yazdıktan sonra “yazar” kimliğini de böylece toplumla paylaştı.
Filiz Akın’ı sadece sinema sanatçısı olarak tarif etmek çok yetersiz kalır. O, sanatçı kimliğinin yanında önemli bir entelektüeldir aynı zamanda.
Sadece sinemayla yetinmemiş, hayatın diğer alanlarında da yer alarak çok yönlü bir sanatçı profili yaratmıştır.
***
Bildiğiniz gibi; Filiz Akın, Türkân Şoray, Fatma Girik ve Hülya Koçyiğit Türk sinemasının “Dört yapraklı yonca“sı olarak anılırlar.
Sanatlarıyla Türk toplumuna kattıkları değer için bu tanımlamalardan çok daha fazlasını hak etmektedirler.
***
Değerli okurlar, arada bir sizlerle 70’li yıllarla ilgili sohbetler yapıyoruz. Benim için o yılların masumiyeti Yeşilçam filmlerinden ayrı düşünülemez.
Geldiğim yaşta, o günlerde seyrettiğim filmlerin beni götürdüğü o güzel dünyayı büyük mutlulukla anıyorum.
Çocukluğumda bana yaşattıkları o güzellikler için tüm sinema sanatçılarına sonsuz müteşekkirim.
Onlar ve Yeşilçam olmasaydı eğer, Türkiye eksik bir Türkiye olurdu sanki...
Kendim içinse kesin konuşabilirim: Onlarsız kesinlikle eksik bir Mehmet olurdum...
***
Pek kıymetli Filiz Akın Hanımefendi’ye uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.
Yorumlar
Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın