Muhalefet ve iktidara çağrımdır...
Türkiye, dünyayla ve bölge ülkeleriyle tarihinin en sorunlu dönemlerinden birini yaşamaktadır. “Sıfır sorunlu” dış politikadan, “sıfır dostlu” dış politikaya savrulmuş durumdayız.
ABD ile ilişkilerimiz ortada. Bu ülke, Türkiye’ye açıkça ve düşmanlık raddesinde hasmane bir tutum izliyor. Son birkaç yılda yaptığına bakmak yeterli.
ABD, PKK’yı “kara ordum” olarak ilan etmiş ve onbinlerce tır dolusu silah vermiştir. Türkiye’ye karşı Yunan sınırına üs kurmuş ve büyük kuvvet yığmıştır. Doğu Akdeniz’de Yunan ve Kıbrıs Rumunun tam destekçisidir. Suriye ve Libya’da aleyhimize çalışmaktadır. Türkiye’ye Patriot hava savunma sistemi satmadığı için S-400 alınmıştır. Bunun üzerine Türkiye’yi F-35 projesinden çıkarmış ve bir milyar iki yüz elli milyon dolarını gaspetmiştir.
ABD’nin yediği herzeleri daha fazla saymama gerek var mı...
Batı dünyası bir bütün olarak ve AB eliyle tamamen karşımızdadır. Çok kısa süre önce, Almanya, Yunanistan, İtalya deniz haydutluğu yaparak gemimize çıkmışlardır. Doğu Akdeniz’de düşmanca davranmaktadırlar. Üyelik “havucuyla” Türkiye’yi kapılarında bekletmektedirler. En son 10 Aralık tarihli toplantılarında yaptırım konularını açıkladılar. AB, iki yüzlü ve güvenilmez ülkelerden müteşekkildir.
Suriye, Mısır ve İsrail’le çok bozuk olan ilişkilerimiz ortadadır. AKP’nin İhvancı zihniyeti sebebiyle Mısır, Yunan’ın kucağına itildi ve MEB imzaladı.
Rusya ile bir iyi, bir kötüyüz. Kıtasal bir güç olarak, küresel güç olmaya da aday olan bu ülkeyle güya denge politikası anlayışıyla ilişkiler sürdürülüyor. Ortada süreklilik arz eden tutarlı bir politika yok.
Millî menfaatlerimiz Orta Doğu’da bazı konularda İran’la birlikte hareket etmemizi emrediyor. Astana süreci ile bu politika izlenir gibi olduysa da arkası gelmedi.
Irak’la ilişkilerde de güven sıkıntısı vardır ve iyi ilişkilerden bahsetmek çok zordur.
Yunanistan’la durum malûm. Hâlâ hem de Doğu Akdeniz’de “ön koşulsuz ve her şeyin görüşüleceği” istikşafi dedikleri temaslardan ümit bekliyorlar. “Her şeyi konuşmak” ne demek? Yunan’la Doğu Akdeniz’in ne alâkası var? Yunan, adaları silahsızlandırmadan, kıta sahanlığında 12 mil saçmalığından vazgeçmeden neyi müzakere edeceksiniz?
***
Şimdi soruyorum: Aziz ülkemizin dış politikası başarılı mıdır yoksa tarihinin en bunalımlı dönemlerini mi yaşamaktadır?
***
Dış politikada alınan bazı kararlar ve yapılan hamleler sonraki nesilleri etkiler. Çok iyi planlama yapmak, çok düşünmek, müzakere etmek, tartışmak ve en doğru kararları vermek gerekir.
Bu da bırakınız bir kişiyi, bir partinin bile tek başına almaması gereken mesuliyetler ve kararlardır. Bütün 21. yüzyılı ve hatta sonrasını etkileyecek hayati kararların alınacağı bir döneme giriyoruz.
Bu kararların mesuliyetini AKP tek başına almamalıdır. Bu, hem Türkiye hem de kendi menfaatlerinedir. Bu durum, hiç şüphesiz ki iktidarı da rahatlatır. Hem içeride hem dışarıda ona nefes aldırır.
Yapılacak iş bellidir: TBMM’de tüm partilerin katılımıyla dış politika stratejisi belirlenmeli ve hükümetin yönetiminde, Dışişleri Bakanlığı tarafından da uygulanmalıdır.
Meclis tek yumruk olmalıdır. Çok önemli olan konularımız bellidir. Kapalı oturumda bunlar tartışılmalıdır. Ve muhakkak iktidar ve muhalefet Türkiye’nin öncelikli ve hayati dış politika konularında millî menfaatlere uygun yol haritası belirlemelidir. Bu da tam bir mutabakatla yapılmalıdır. Bu konuda parti ayrımına son verilmelidir.
***
Türkiye, siyasi olarak ortadan tam ikiye bölünmüş durumdadır. Önümüzdeki çetin dış siyaset konuları bu bölünmüşlükten çok büyük zarar görecektir.
Dış politika konusunda iç cephe sağlam tutulmalıdır. Bütün Meclis kenetlenmelidir.
Bana, “Savaş hâlinde miyiz ki bunları öneriyorsun” diye soracak olursanız cevabım “Evet, savaş hâlindeyiz” olur.
Batı emperyalizmi Türkiye’yle savaşmaktadır. Şu an için sadece silahlar patlamamıştır. Fakat siyasi, ekonomik ve askerî olarak neler yaptıkları ortadadır.
Siyasi tehditler, ekonomik sıkıştırmalar, yaptırım ve ambargo tehditleri, ordumuzu ve millî güvenliğimizi zaafa düşürme çalışmaları...
***
Gazi Meclis’in kenetlenmesi çok önemlidir. Bu sayede hükümet dış politikada toplumun bir bölümünün desteğini almış bir iktidar olarak değil, tüm Türk Milleti’nin desteğini arkasında hissederek mücadele edebilecektir.
Ahmet Aslan 14 Aralık 2020
İç barışı sağlayamazsanız Dış barışı sağlayamazsınız. İçerde birliği sağlayamazsanız Dışarda güçlü olamazsınız. Gücü elinde bulunduranlar Kimseyi ötekileştirmeden iç barış ve birlik adına cesur adımlar atmalı. Aile içinde kavga varsa komşuya fırsat doğar. Çocuklar kavga ederse Baba çocukların şefkatle kulaklarını çeker barıştırır. Baba çocuklarıyla kavga ederse, Komşunun eline Babanın kulaklarını çekme fırsatı geçer... Suçu sadece Emperyalistlere yıkmak çare değil...
Mehmet S. Nane 14 Aralık 2020
Dış dünyaya karşı tek yumruk olmak birinci öncelik olmalıdır. Yazıda da belirttiğim gibi esas olan TBMM’nin tek ses, tek yürek olmasıdır. Eğer biz millî konularda birliğimizi sağlarsak zaten emperyalistleri suçlamaya gerek kalmaz. Çünkü mevcut davranışlarını sergileyemezler.
Mert Özge 15 Aralık 2020
Ahmet Bey'in belirlemelerine katılıyorum. İç barış olmadan dış siyasette birlik olunmaz. Ayrıca kendi seçmenlerinin oyunu bir daha almak için "eyy", "sabrımızı test etmeyin" gibi ucuz naralar atıp perde gerisinde ödün üstüne ödün vermekteler! İkiyüzlüce siyasî tutum sergileyenler asla milli siyaset güdemez!
Mehmet S. Nane 15 Aralık 2020
Ben de şunu ekleyeyim: “Türkiye’yi kıskanıyorlar!” Halk hamasetle aldatılıyor.