Atlantikçi olmak kader midir...
İçinde bulunduğumuz süreçte Türk dış politikası belki de tarihinin en yoğun, en sıkıntılı, en hayati döneminden geçiyor.
Geliniz, nasıl olduğuna bakalım...
***
Defaatle yazdım: Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gelmiş geçmiş en büyük fiyaskosu “Komşularla sıfır sorun”dan, komşularla sıfır dostluğa geçilmesi ve bunun “Değerli yalnızlık” olarak sunulmasıdır.
Bunların baş müsebbibi iktidar ve bu kavramların yaratıcısı (!) Ahmet Davutoğlu’dur. ("Değerli yalnızlık"ın patenti (!) İbrahim Kalın'a aittir.)
Dünyada kırılmalar ve değişimler yaşanıyor, yaşanmaya da devam edecek. Sular henüz durulmadı. Tarihin yazıldığı günleri yaşıyoruz.
Eğer Türkiye bu süreci millî menfaatlere dayalı stratejik ve analitik bir akılla yürütmezse sonraki nesiller için endişe ederim...
***
Malûmunuz olduğu üzere, dünya, II. Dünya Savaşı’ndan sonra iki kutuplu yapıya dönüştü. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla da ABD’nin mutlak hegemonyasında şekillenen kısa bir dönem yaşandı. Bu durum Çin ve Rusya’nın dünya siyasetine ağırlık koymasıyla duraklamaya uğradı.
Bu duraklama, artık Çin’in durdurulamayan ekonomik ve askerî büyümesiyle birlikte gerileme sürecine girmiştir.
ABD hegemonyasına karşı vurgulanması gereken çok önemli bir husus da Çin, Rusya ve Hindistan’ın üçünün de Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS üyesi olmalarıdır.
Dünya SSCB’nin dağılmasından sonra kısa bir dönem yaşadığı tek kutupluluktan çok kutupluluğa evrilmiştir.
***
Bu çok özet tespitleri yaptıktan sonra, şimdi de ülkemizin dış politikada dünyayla ve komşularıyla içinde bulunduğu duruma bakalım.
Önce Batı: Türkiye II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra “Batı kampı”na yani Atlantikçi gruba katılmıştır. Şu an itibarıyla, müttefik olmalarına rağmen, ABD, Türkiye’ye düşmanlık yapmakta ve buna uygun davranmaktadır. AB’nin de ABD’den farkı yoktur. Türkiye, mütemadiyen, aynı savunma ittifakı içerisinde (NATO) olduğu Atlantik grubunun düşmanca hamleleriyle karşılaşmaktadır.
Bu hususları evvelki yazılarımda çok ayrıntılı incelemiştim; tekrar o ayrıntılara girmiyorum.
Balkanlardaki Batı komşularımızdan Yunanistan üzerinde konuşmuyorum bile. Türkiye’ye düşmanlık gözlerini kör etmiş durumdadır.
Bulgaristan ve Romanya AB’ye ve NATO’ya dahil edilerek “devşirilmiştir.”
Eski Yugoslavya’dan üretilen devletlerin durumu ortadadır.
Kuzeye gelince: Ukrayna, ABD ve AB tarafından tamamen ele geçirildi. Rusya Kırım’ı ilhak ederek karşı cevap vermeye çalıştı.
Demek ki Batı tamamıyla, Kuzey de Ukrayna ile tamamen Atlantikçilerin kontrolündedir.
Kuzey’in en önemli ülkesi Rusya ile Türkiye’nin ilişkileri sorunludur. İktidar, Rusya’yı ABD karşısında dengeleyici olarak kullanmak istiyor. Bu politika tutmuyor, tutmayacak!
Azerbaycan kardeşimizdir. Ermenistan’ı perişan ettiği savaşta Türkiye bir bütün olarak kardeşinin arkasında dimdik durmuştur. İlişkilerimiz çok daha ilerletilmelidir.
Güneye inelim: Suriye ve Mısır ile iktidarın fevkalade hatalı olduğu ve hatada ısrar ettiği İhvancı politika sebebiyle aramız tamamen bozulmuş durumdadır. İlişkilerin düzeltilmesi ülkelerin ve bölgenin lehinedir. Bu yapılarak emperyalizmin oyunu bozulmalıdır.
İsrail’le de ilişkilerimiz kötüdür. Münhasır Ekonomik Bölge ilanındaki ortak menfaatlerimiz zemininde bu ülkeyle ilişkiler düzeltilmelidir.
Ve Doğu: İran fevkalade önemli bir bölgesel güçtür. Rusya ve İran’la başlatılan Astana Süreci muhakkak devam ettirilmelidir.
Irak’la ilişkilerde pürüz bırakılmamalıdır.
Çin, artık bir dünya gücüdür. Önümüzdeki yakın dönemde her alanda ABD’yi geride bırakacaktır. Bu dev ülke ile ilişkiler millî egemenliğimize ve millî menfaatlerimize halel getirilmeden yürütülmelidir.
***
Çok önemli bir husus daha vardır: Sadece emperyalist Batı’ya karşı değil, herhangi bir ülke ya da ülkeler topluluğundan gelecek tehlikeye karşı Türkiye özellikle komşularıyla bölgesel ittifaklar kurmalıdır.
Hedef, Batı emperyalizminin karşısına bir blok olarak çıkmak olmalıdır.
Batı komşularımızı az evvel değerlendirdik. Onların yolu Atlantikçilerle birliktedir. Emperyalizm karşıtı bir ittifak yapılması söz konusu değildir.
Kuzey, güney ve doğu komşularımıza yönelmek lazımdır.
Kuzeyde Rusya ile akılcı, mütekabiliyete dayalı, gerçekçi ve millî menfaatlere uygun, günübirlik olmayan, kalıcı ilişkiler kurulmalıdır.
Güney ve Doğu çok önemlidir. Doğu Akdeniz'deki mevcut hassas durum ve Suriye’nin parçalanmasına dayalı hesaplardan dolayı “Güney” fevkalade önemdedir.
Zaman kaybetmeden Suriye'yle ilişkiler normalleşmeli, bir adım sonrasında da içine Azerbaycan, İran, Mısır ve Irak’ın da dahil edildiği bölgesel ittifak kurulması hususu değerlendirilmelidir.
***
Yeni dönemde Türkiye dış politikada katiyen “şucu-bucu” olarak kendini sınırlamamalı ve dar bir çerçeveye hapsetmemelidir.
Türkiye, Atlantikçi, Avrasyacı, Asyacı, Batıcı, Doğucu gibi dar kalıplarla kendisini tarif etmemelidir.
Bir tarafla ilişkiyi ilerletip, diğer tarafı ihmal etmek ya da dışlamak akılcı değildir.
Türkiye, çok kutuplu dünyada, tüm bölge ve dünya ülkeleriyle millî egemenliğe ve millî menfaatlere dayalı, eşit, mütekabiliyete dayalı, saygın bir dış politika izlemelidir.
Bu dış politika da, millî menfaatlerimize uygun olarak çok yönlü ve çok kutuplu olmalıdır.
Mert Özge 25 Aralık 2020
“Azerbaycan kardeşimizdir. Ermenistan’ı perişan ettiği savaşta Türkiye bir bütün olarak kardeşinin arkasında dimdik durmuştur. İlişkilerimiz çok daha ilerletilmelidir.” Rusya, ABD ve Avrupa güdümünde olan Paşinyan’ın ve yönettiği Ermenistan’ın burnunu sürtmek için Azerbaycan’ın Karabağ’a dek ilerlemesine göz yumdu. Ondan sonra Rusya, Azerbaycan’ın ilerleyişi kendi çıkarı için tehlike oluşturacağından dolayı oraya el attı ve Azerbaycan’ın ilerleyişi durdu. Rusya’nın tek amacı Kafkasya’da egemenliğini pekiştirmekti ve bunu başardı. Türk dünyasına düşen buruk sevinç oldu!
Mehmet S. Nane 25 Aralık 2020
Evet sana katılıyorum. Bu konjonktür ve güç dengesinde bu kadar olabildi. Karabağ 30 senedir işgal altındaydı ve mesela 10 sene evvel kurtarılacağı ihtimali görünmüyordu. Devletlerin hayatında 30, 50 sene gibi zamanlar çok kısadır. Söylemek istediğim, ileri tarihte bir imkân daha olur ve geri kalan topraklar da kurtarılır.
Mert Özge 26 Aralık 2020
Peki Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Karabağ sorununa ilişkin tutumu hakkında düşüncen nedir?
Mehmet S. Nane 26 Aralık 2020
Kararlı, doğru ve gerçekçi bir politika izlediğini düşünüyorum. Bugünkü şart ve dengelerde alabileceği kadar toprağını kurtarmıştır. Gelecekte onun ya da başkasının yönetiminde Azerbaycan'ın tüm topaklarını kurtaracağına inanıyorum. Azerbaycan ordusunun güçlendirilme hamlelerine hız kesmeden hatta ivmesi artırılarak devam ettirilmelidir.
Mert Özge 28 Aralık 2020
“Defaatle yazdım: Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gelmiş geçmiş en büyük fiyaskosu ‘Komşularla sıfır sorun’dan, komşularla sıfır dostluğa geçilmesi ve bunun ‘Değerli yalnızlık’ olarak sunulmasıdır. Bunların baş müsebbibi iktidar ve bu kavramların yaratıcısı (!) Ahmet Davutoğlu’dur.” Bütün bu felaketlere neden olmamış gibi parti kurarak ve “Bu ülkeyi kurtaracağım” diyerek pişkinlik sergileyen de Ahmet Davutoğlu’dur! Not: “Değerli yalnızlık” kavramı Ahmet Davutoğlu’na değil Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’a aittir. Bu kavram -kimi yazarlarca-Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” ve “Stratejik Derinlik” kavramlarının iflasının itirafı olarak yorumlanmıştır.