Rauf Raif Denktaş

Kıbrıs Türk’ünün yetiştirdiği en büyük, en değerli evlâdı Rauf Raif Denktaş’tır. Büyük vatansever Dr. Fazıl Küçük’ün ölümünden sonra, onunla çıktıkları büyük mücadele yolunda yılmadan yürüyen gerçek bir savaşçıdır.

Rauf Denktaş, bütün hayatını “Kıbrıs davası”na adadı. Özellikle 1960’lı yılların başından 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na kadar olan sürede halkının uğradığı zulümlerin yakın tanığı oldu, o acıları yüreğinde hissetti.

Rum vahşetini ve barbarlığını onun kadar iyi bilen başka siyasi lider yoktur.  
O, ateş ve kanla sınanmış bir vatanseverdir. 
Defalarca ölümden döndü ama davasını bırakmayı bir an bile düşünmedi.

Tüm çabaları Kıbrıs Türk halkının barış içinde ve özgürce yaşayacağı bir ülke yaratmak içindi. Barış Harekâtı’ndan sonra, arkasında anavatan Türkiye’nin tüm hükümetlerinin desteğini daima hissetti. 

İçindeki vatan aşkı ve kişliğinde var olan cevher Türkiye’nin desteğiyle birleşince Kıbrıs davasında tüm emperyalistlere karşı dimdik durarak halkının haklarını yiğitçe savundu.

Bu destek maalesef ki AKP döneminde verilmedi. 
Büyük kahraman Rauf Denktaş, hayatının belki de en büyük hayal kırıklığına, AKP iktidarlarının Kıbrıs politikalarındaki hatasını ve tutarsızlığını görünce uğradı. 

Türk’ün en büyük kahramanlarından biri olan “Denktaş Bey”, AKP iktidarının lideri tarafından “Git, Kıbrıs’ta konuş” denilerek adeta Türkiye’den kovuldu. 
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın bu sözleri sarf ettiği kişi, “Türkiye olmadan cennete bile gitmem” diyen bir anavatan âşığıydı...

Rauf Denktaş; Türkiye, Cumhuriyet ve Atatürk sevdalısı bir büyük adamdı. Büyük bir devlet adamıydı. 
Türk olmakla bütün hayatı boyunca iftihar etti.

O, hiç tartışmasız, Atatürk’ten sonra XX. yüzyıl ve sonrasına damga vurmuş olan büyük bir Türk lideridir...

***

Rauf Raif Denktaş, 27 Ocak 1924 tarihinde Baf’ta doğdu. Babası Kıbrıs’ta hâkimlik yapan Raif Bey’dir. Henüz bir buçuk yaşındayken annesini kaybetmiş, anneannesi ve babaannesi tarafından büyütülmüştür.

İlkokul çağına kadar Kıbrıs’ta kalan Denktaş, 1930 senesinde eğitimi için İstanbul’a gönderildi. Arnavutköy’deki Fevzi Ati Lisesi’nde yatılı öğrenci olarak eğitim hayatına başladı. Ortaokuldan sonra Kıbrıs’a döndü ve 1941 yılında Lefkoşa İngiliz Okulu’ndan mezun oldu.

Liseyi bitirmesinden sonra Dr. Fazıl Küçük’ün “Halkın Sesi” gazetesinde makaleler yazmaya başladı. Yazıyla ilgisi bu dönemde başlayan Denktaş, ömrü boyunca 50’den fazla kitaba imza atacaktı.

Bu dönemde bir yandan gazeteye yazı yazarken, bir yandan da Mağusa’da (Magosa) tercümanlık, mahkemelerde memurluk ve mezun olduğu İngiliz Okulu’nda öğretmenlik yaptı.

Hukuk okumaya karar vererek 1944 senesinde Birleşik Krallık’ta bulunan Lincoln’s Inn‘e kayıt yaptırdı. Hukuk eğitimini tamamlayarak 1947’de Kıbrıs’a döndü ve 1949 yılında avukatlığa başladı. Aynı yıl Aydın (Denktaş) Hanım’la evlendi. 
Bir müddet sonra savcılığı tercih ederek avukatlığı bıraktı. 

***

Rauf Raif Denktaş, 27 Kasım 1948 tarihinde Kıbrıs Türk’lerinin düzenlemiş olduğu ilk mitingde aktif katılımcı olarak yer aldı. Dr. Fazıl Küçük’le birlikte halka hitap etti. Böylece, ilk defa 24 yaşındayken halk karşısında hatiplik yapmış oluyordu.

Yine bu dönemde Türk cemaatinin iki önemli ismi Faiz Kaymak ve Fazıl Küçük‘ün araları açılmıştı ve Denktaş arabuluculuk yapıyordu.

Denktaş 1956 yılında Başsavcılık görevine getirildi. Fakat tüm mesaisini Kıbrıs Türk’ünün haklı davasını savunmaya ayırmak istiyordu. Bu amaçla savcılık görevinden ayrılmaya karar verdi. Fakat Birleşik Krallık yönetimi buna izin vermiyordu. 1958 yılında, İngilizleri zorlukla ikna ederek istifasını verdi.

***

Denktaş’ın hem Faiz Kaymak hem de Fazıl Küçük ile ilişkileri çok iyiydi. Ayrıca halk tarafından tanınıyor ve seviliyordu. Bunun sonucu olarak, Faiz Kaymak’ın teklifi ve Fazıl Küçük’ün de onaylamasıyla Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Kongresi’nde Başkanlık görevine seçildi.

Zaten Türkiye’nin de telkinleriyle Fazıl Küçük’le anlaşmazlıkları olan Faiz Kaymak bir süre sonra aktif görevden ayrıldı.

Artık Kıbrıs Türk’ünün davası Dr. Fazıl Küçük ve 34 yaşında federasyon başkanlığına seçilen Rauf Raif Denktaş’ın ellerindeydi.  
Denktaş’ın genç yaşlarından itibaren başlayan Kıbrıs Türk’ünün davasına bağlılığı ve adanmışlığı son nefesine kadar devam etti.

***

Bu gelişmelerin yaşandığı birkaç sene içerisinde terör örgütü EOKA, “Enosis” davasını hayata geçirmek için terör eylemlerine başlamıştı. Denktaş, EOKA ile mücadele için halka yön verme çalışmalarına işte bu dönemde başladı.

Hükümetteki başsavcılık görevinden istifa ettiği için aktif mücadele için önünde engel kalmamıştı. Arkadaşlarıyla birlikte 1 Ağustos 1958 tarihinde Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurdu.

Rum “tedhişçiler” 1958 yılında Türk köylerine saldırı başlatınca Kıbrıs Türkleri bunu protesto etti. Son birkaç seneye kadar Kıbrıs konusuna kayıtsız yaklaşan Türk hükümetleri artık bu konuda daha duyarlı ve aktif bir politika izlemeye başlamıştı.  

Dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu Kıbrıs konusuna ciddi olarak eğildiler.

20 Temmuz 1974 tarihinde yapılacak olan Kıbrıs Barış Harekâtı’na giden yol böylece Menderes ve Zorlu tarafından açılmış oluyordu. 
Aradan 65 yıl geçtikten sonra bile şu andaki en büyük millî konumuz olan Kıbrıs davasına yaptıkları hizmet için Menderes ve Zorlu’yu rahmetle anıyorum.

***

Rauf Denktaş, Dr. Fazıl Küçük ile birlikte Zürih-Londra Antlaşmaları yapılmadan önce Ankara’ya giderek Türk Dışişleri Bakanı Zorlu’yla görüştüler.    
Denktaş, bu görüşmede adada durumun ağırlaştığını ve Rumların terör saldırılarıyla Türkleri katlettiklerini bildirerek Kıbrıs’a Türk askerinin yollanmasını istedi.

Denktaş, Ankara hükümeti ile bu görüşmeleri yaparken Zürih-Londra Antlaşmaları ile de konuyu diplomatik olarak sonuca bağlamaya çalışıyordu.

Bu dönem, 1960 Antlaşmaları ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın hazırlanmasında da etkin olarak gayret gösterdi. 
Bu çalışmalar devam ederken, 1960 yılında, Türk Cemaati İcra Komitesi Başkanlığı’na ve Türk Cemaat Meclisi Üyeliği’ne seçildi.

Türk hükümetinden daha evvel istemiş olduğu adaya asker çıkarılması, 16 Ağustos 1960 tarihinde 650 askerden müteşekkil Türk alayının Mağusa Limanı’na gelmesi ile gerçekleşmiş oldu.

***

Anayasanın yürürlüğe girmesinden sonra olayların yatışacağı beklenirken her geçen gün Rumların saldırganlıkları ve cinayetleri arttı. Denktaş 1963 olaylarından sonra görüşmelerde bulunmak üzere Ankara’ya gitti.  
Bu temasları tamamladıktan sonra bir sandalla ve tehlikeli bir yolculuktan sonra Kıbrıs’a dönerek Türk direnişinin örgütleme çalışmalarına başladı.

Özellikle “kanlı Noel“ adıyla tarihe geçen insanlık dışı katliamların yaşandığı süreç Rum katil sürülerinin bu alçakça eylemlerine devam edeceğini gösteriyordu. 
(Lefkoşa’da görev yapan Tabip Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi ve 3 evlâdı, katil sürüsü Noel gecesi evlerine geldiğinde banyo küvetine sığınmışlardı. Orada katledilmeleri nesiller boyunca unutulmayacak bir vahşettir. Anne ile iki evlâdı Murat ve Kutsi katillerin kurşunlarıyla can verirken, en küçükleri olan Hakan annesinin, evlâdını korumak isterken üzerine kapanması neticesi havasızlıktan hayatını kaybetmişti. Müze yapılan bu evi muhakkak ziyaret etmenizi tavsiye ederim.)

***

Kıbrıs Cumhurbaşkanı seçilen Başpiskopos Makarios, bu katliamlara karşı seyirci kalmayan ve Türkleri harekete geçiren Denktaş’ı “istenmeyen adam” ilan etti. Böylelikle, Türk davasının lideri konumunda olan Denktaş’ın hayatı her zamankinden daha fazla tehlike altına girmiş oluyordu.

Rauf Denktaş, 1967 yılında Kıbrıs’a gizlice girmeye çalışırken tutuklandı. Yoğun diplomatik görüşmeler ve baskılar sonucu Türkiye’ye iade edildi. Bir sene sonra giriş yasağı kaldırıldıktan sonra da Kıbrıs’a döndü.

Denktaş, 5 Temmuz 1970 tarihinde yapılan seçimlerde, üyesi olduğu Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı’na seçildi. Bu göreve 16 Şubat 1973 tarihinde yeniden seçildi. 
Fazıl Küçük, 18 Şubat 1973 tarihinde Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevinden ayrıldı ve Rauf Denktaş bu göreve seçildi.

Makarios’un ve Rumların devlet görevinde Türklere en ufak bir inisiyatif ve yetki vermediklerini görerek, seçildikten sadece 10 gün sonra, 28 Şubat 1973 tarihinde bu görevden istifa etti. 
Hemen aynı gün de Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı seçildi.

***

İlerleyen süreçte, EOKA katil sürüsünün lideri olan baş katil Grivas, Türk halkı üzerindeki baskıları ve saldırıları yoğunlaştırdı. Makarios Cumhurbaşkanı olarak bu olaylara engel olmak yerine sessiz kalarak ya da gizlice destek vererek aslında onaylıyordu.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi faşist Nikos Sampson 15 Temmuz 1974’te darbe yaparak Makarios’u indirdi ve yönetimi ele geçirdi. 
Tüm bu yapılanlar Enosis hedefiyle Yunanistan’la birleşmek isteyen Kıbrıs Rumlarının eylemleri gibi görünse de, Yunanistan’daki faşist Albaylar Cuntası’nın tam desteğine sahipti.

***

Kıbrıs’taki bu faşist darbe Türklerin soykırıma uğrayacaklarının kesin delili olmuştu. Dönemin Türk Başbakanı Bülent Ecevit ve Dışişleri Bakanı Turan Güneş özellikle İngiltere ile yoğun bir diplomatik temas içerisine girdiler.

Bu konuda barışçıl bir çözüm sağlanamayacağı anlaşıldığından, Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in tarihe geçen efsane mesajı, “Ayşe tatile çıksın” ile kahraman Türk Silahlı kuvvetleri 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs harekâtına başladı.

Türkiye’nin yapmış olduğu Kıbrıs Barış Harekâtı’na, dönemin hükümetinin Başbakanı Bülent Ecevit, Dışişleri Bakanı Turan Güneş başta olmak üzere, koalisyon ortağı olarak Başbakan Yardımcılığı görevi üstlenen Necmettin Erbakan ve tüm Bakanlar Kurulu üyeleri ile Meclis’te bulunan tüm partilerin millî dayanışma ve birlik içerisinde tam destek verdiklerini burada hatırlatmak da tarihî bir görevdir.

TBMM üyeleri ve tüm siyasi partiler bu hususta çok önemli bir vatan görevini yerine getirmişlerdir. Tarih bunu iftiharla kaydetmiştir...

***

Türk ordusu, Kıbrıs’taki mücahitlerin de katkı ve desteği ile Rumu bozguna uğratarak perişan etti. Kıbrıs Türk’ünün on yıllardır devam eden ve sürekli ölümle yüzyüze kaldığı çilesi artık bitmişti.

Katil Rum sürüleri, Türk askeri Kıbrıs’a gelmeden evvel, savunmasız Türk halkını katlederken, radyodan da moral bozmak için, “Bekledim de gelmedin şarkısını“ çalıyorlardı.

Rum, hezimete uğratıldıktan sonra Kıbrıs Türk’leri de aynı radyodan, “Bir gece ansızın gelebilirim“ şarkısını çalarak hak ettikleri karşılığı vermiş oldular. 

*** 

20 Temmuz 1974 tarihinde Rauf Denktaş, tam 26 yıl ateşten ve kandan geçerek verdiği haklı mücadelenin en önemli aşamasını geride bırakmış oluyordu.

Kıbrıs Türk Federe Devleti 13 Şubat 1975 tarihinde kuruldu ve Rauf Denktaş, Devlet ve Meclis Başkanlığı görevine seçildi. Yapılan Anayasa uyarınca 20 Haziran 1976’da yapılan ilk seçimleri kazanarak halk oyuyla Devlet Başkanı seçilmiş olarak görevine devam etti. Denktaş, ikinci defa 1981’de yapılan Devlet Başkanlığı seçimini de kazandı. 

15 Kasım 1983 tarihinde, Kıbrıs’ta tarihî ve çok önemli bir adım atılarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi. Yapılan seçimde Rauf Denktaş Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Cumhurbaşkanlığı seçimleri 22 Nisan 1990’da ikinci defa yapıldı ve Rauf Denktaş ikinci defa seçildi. 
Daha sonra 1995 ve 2000 yıllarında yapılan seçimlerde üçüncü ve dördüncü defa bu göreve seçildi.

Görev süresinin sonuna doğru, 2004 yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan ve kendi adıyla anılan “Annan Planı”na karşı çıktı.  
Bu plan, Kıbrıs Türk’ünü “bitirme planıydı.”

Kısa bir sürede Türk halkı, Rumların içinde asimile edilecek, anavatanla bağları koparılacak, özünden, milliyetinden ve kültüründen uzaklaştırılacak, adadaki Türk askeri Türkiye’ye gönderilerek savunmasız bırakılacak ve Kıbrıs zaman içinde Yunanistan’a bağlanacağı için Yunan vatandaşı olacaktı.

Rauf Denktaş, tüm bunları elbette ki çok daha ayrıntılarıyla, belirti ve kanıtlarıyla ortaya koydu. Fakat maalesef Türkiye’de AKP iktidara gelmişti ve Denktaş’ı “çözümün önündeki engel” olarak görüyorlardı. 

Önce onu dışladılar, itibarsızlaştırmaya çalıştılar ve sonra da seçimi Mehmet Ali Talât gibi Türk tezlerine “zararlı” bir adamın kazanması yolunda çaba sarf ettiler.

Kıbrıs Türk halkı da ne yazık ki “AB havucu” gösterilerek ve AB fonları “bol kepçe”dağıtılarak “elde edildi.”

***

Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce yapılan referanduma bu siyasi ortam içinde gidildi. Türk ve Rum toplumlarına Kıbrıs’ın birleşmesi soruldu.

Türkiye’deki hükümet, neoliberal solcular (!), bölücüler, İslâmcılar ve “Yetmez ama evet”in sakillikteki ve bayağılıktaki ruh ikizi olan ve kanaatimce tarihin gelmiş geçmiş en tiksinti verici siyasî sloganı olan “Yes be annem”ciler bir bütün hâlinde “Evet” için çalıştılar.

Ve ne yazık ki kahraman Rauf Denktaş ile Türkiye’de ve Kıbrıs’ta gerçekleri görenler dışında herkes de bu koroya katıldı.

Sonuç Kıbrıs Türk’ü için büyük bir felaket ve utançtı: %65 Evet.

Fakat “Allah Türkiye’nin de Kıbrıslı Türk’lerin de yüzüne baktı” ve Rumlar %75 oranla bu birleşmeye “Hayır” dedi.

Ve... 
Kaderin nasıl bir cilvesidir ki, Kıbrıs bir Rum adası olmaktan, Rum’un oyu sayesinde kurtuldu. Kıbrıs Türk’ü, şu anda, Rum sayesinde bağımsızlığını sürdürebiliyor!

***

Kıbrıs Türk’leri kandırılmıştı! Kanmamaları lazımdı!

Onlar ki yakın tarihin en büyük kıyımına ve mezalimine uğramış bir halkına mensuplardı. Daha çok taze olan 30-40 senelik katliam ve vahşet yıllarını hep akıllarında tutmaları gerekirdi. 
Yaşı genç olanlara büyükleri bunu anlatmalıydı. Öğretmeliydi.

Yaşanan vahşeti ve mezalimi unutmamak, unutturmamak lazım.

Hayır...Katiyen...Asla...Düşmanlık ya da kin beslemek için değil...Gerçekleri hep akılda tutmak...Bir daha hata yapmamak için...

***

Bu referandum felaketinden bir sene sonra Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Kıbrıs Türk’ünün en büyük kahramanı Rauf Raif Denktaş bu seçime katılmadı.

Ve...Yazık ki, Kıbrıs Türk halkı aldanmaya devam ederek Talât’ı seçti...

***

Kıbrıs Türk halkı efsanevi kurucu Cumhurbaşkanından sonra hatalar yapmaya devam etti.  
En büyük hatası da Talât’tan sonra, aynı onun gibi hatta ondan daha beter “Rum ağzıyla konuşup, Rum kafasıyla iş yapan” Mustafa Akıncı isimli kişiyi Cumhurbaşkanı seçmek oldu.

Neyse ki geçtiğimiz Ekim ayında yapılan seçimde bu kişiyi tekrar seçmek yerine, Türk davasını savunacağına inanmak istediğimiz Ersin Tatar’ı seçerek hatasını telâfi edebileceğini göstererek geleceğe dair ümit verdi...

Umuyorum ve diliyorum ki Kıbrıs Türk halkının haklı davası Rauf Denktaş’ın çizdiği rotadan bir daha çıkmaz.

Ve gönlümden geçeni de söylemeliyim: Evvela Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmalı ve şartlar uygun olduğunda da yavru vatan, anavatanla birleşmelidir...

***

Büyük kahraman Rauf Raif Denktaş, Kıbrıs davasına ömrünün tam 64 senesini verdi. Kurucu Devlet Başkanı ve kurucu Cumhurbaşkanı oldu. Bu görevlerde aralıksız tam 30 sene kalarak halkına hizmet etti.

Gazeteci-yazar olarak halkının aydınlanmasına büyük katkılar sağladı. Sonraki nesillere 50’den fazla kitap bıraktı.  
Sanatçı yönü de olan Denktaş, çok iyi bir fotoğrafçıydı. Türkiye, Türk Cumhuriyetleri, İtalya, İngiltere, Avustralya, ABD, Fransa, Polonya ve Avusturya’da fotoğraf sergileri açtı.  
Üniversitelerden fahri doktorluk ve profesörlük unvanları aldı.  
Sayısız konferanslar verdi. 

Bu “büyük adam” 13 Ocak 2012 tarihinde mücadelelerle geçen ve geride kurucusu olduğu bağımsız bir Cumhuriyet bırakma şerefine ve onuruna sahip olarak hayata veda etti...

***

Aziz Cumhurbaşkanım Rauf Raif Denktaş’ın saygın ve şerefli hatırası önünde derin bir saygıyla eğiliyorum.

***

Üzücü ve canımı yakan mecburi bir not: Rauf Denktaş’a bu dünyaya vedasının ardından yapılan vefasızlık ve değer bilmezlik konusunda şu yazımı okumanızı kuvvetle tavsiye ederim:

www.mehmetsemihnane.com, Güncel Kategorisi, “İsyan ediyorum. Kahramanlarımız neden sahipsiz?”, 17 Eylül 2020.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  • Mehmet S. Nane

  • 29 Aralık 2020

Sayfayı Paylaş

Yorumlar

Mert Özge 29 Aralık 2020

“Kaderin nasıl bir cilvesidir ki, Kıbrıs bir Rum adası olmaktan, Rum’un oyu sayesinde kurtuldu. Kıbrıs Türk’ü, şu anda, Rum sayesinde bağımsızlığını sürdürebiliyor!” Eski Başbakanlardan rahmetli Necmettin Erbakan, Kıbrıs’ta yapılan 2004 referandumuyla ilgili şu önemli tespitte bulunmuştu: “Kıbrıs, Rumlar sayesinde bir Yunan adası olmaktan kurtuldu” (Hürriyet, 26.04.2004) Bununla birlikte KKTC referandumda “evet” oyu vermesine karşın AB’ye alınmamış ezici çoğunlukla “hayır” oyu veren GKRY AB’ye alınmıştır! Böylece KKTC’yi tanıtma fırsatını kendi ellerimizle teptik! Dış siyasette AB’nin bize kazık atmasının önünü açtık! Bunun sindirilir yanı yok!

Mehmet S. Nane 29 Aralık 2020

Bir ilave/katkı yapmak istiyorum.
“Böylece KKTC’yi tanıtma fırsatını kendi ellerimizle teptik! Dış siyasette AB’nin bize kazık atmasının önünü açtık!”  
Tespitinde “biz” yerine “AKP” demek daha doğru olacaktır kanaatindeyim.

Mert Özge 29 Aralık 2020

AKP, devleti yönettiğinden devleti dolayısıyla Türk ulusunu temsil etmektedir. Yıllardır Türk ulusunun yarısından biraz fazlasından oy almaktadır. "Biz" den kastım Türk ulusudur/Türk devletidir. Bununla birlikte devleti yıllardır yöneten AKP ve Recep Tayyip Erdoğan olduğu için sana hak veriyorum.

Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın

leaf-right
leaf-right