Çifte standartlar ve göstermelik işler cenneti ülkem...


Şu korona musibeti hepimizi, her açıdan etkiledi. Belki de bizi en rahatsız ettiği olumsuzluğu, hareket özgürlüğümüzü kısıtlaması oldu. 
Bu kısıtlanma hâli beni sadece sosyal hayatımda değil, iş hayatımda da zorunlu değişiklikler yapmaya itti.

Bunlardan beni en rahatsız edeni de seyahat etme özgürlüğüme vurduğu darbe!

***

Dededen, babadan esnaf kökenli olduğum için sahada olmayı, şirketimin bayileriyle temas etmeyi çok seviyor ve önemsiyorum. Türkiye’nin her yerini, şirketimin o bölgede görevlendirdiği bölge müdürü arkadaşımla gezmeye bayılıyorum.  
Bu seyahatleri sonbaharda planlıyorum ve 2 ayda tüm Türkiye’yi geziyorum.   Programları haftayı ikiye bölerek oluşturuyorum: Haftanın ilk yarısı bölgelerde, ikinci yarısı Mersin’de oluyorum.

Bu ziyaretler sadece iş olarak değil, sosyal olarak da beni çok tatmin ediyor. Memleketin her yöresindeki o esnaf ilişkileri, sıcaklık, yakınlık, “çay ocağından” gelen mis gibi esnaf çayı, esnaf lokantaları beni mest ediyor... 
Bayilerimle tesis etmiş olduğum dostluk ilişkileri de ayrı bir zenginlik...

İşte, bu sene gezi ve ziyaretleri yapamadığım için koronaya daha da çok içerliyorum...

***

Korona sebebiyle, bölgeler dışında, iş için İstanbul ve Ankara’ya yaptığım seyahatleri de neredeyse tamamen askıya aldım.  
Fakat geçtiğimiz hafta katılmam gereken bir toplantı için İstanbul’a gitmem gerekti. 
Ve... 
Cânım ülkemdeki çifte standart ve göstermelik işleri bir defa daha yaşayarak hem tepki duydum, hem üzüldüm...

***

İlk fasıl Adana havaalanında başladı! 
Bekleme koltukları bir tane boş kalacak şekilde kullanılıyordu.  
Eh, madem “sosyal mesafe” var, gayet normal ve doğruydu! 


Sabah kahvaltı yapmadığımdan bir tost yemek için kafeye yöneldiğimde kapalı olduğunu gördüm.  
Eh, madem memlekette tüm kafe ve lokantalar kapalı, bu da gayet normal ve doğruydu!

Uçakta da yiyecek servisi yapılmayacağından, evden bir şeyler yemeden çıktığım için aç olarak İstanbul’a kadar bekleyecektim.  
Eh, akılsız başın cezasını bazen de mideler çeker!

***

Gelgelelim “kazın ayağı öyle değildi!” 
Tüm yolcuları uçağa bininceye kadar koruyan “sistem”, uçağa bindiğimiz anda darmadağın oldu. Tamamen dolu olan uçakta “boş-dolu” sistemine göre oturma düzeni yoktu. Herkes yan yana, omuz omuza oturmuştu ve o şekilde yolculuk yaptık!

Uçakta “Her 3 dakikada bir” havanın temizlendiği söylendi ama o 3 dakikalık süre zarfındaki havanın vaziyeti muamma olarak kaldı! 
Anlaşılan bekleme salonunda tehlike yaratan virüs uçağa sızamıyor, sızsa da iyi niyetli davranıp 3 dakikalık periyotlarda kimseye bulaşmıyordu!

Aynı akşam, dönüş için Sabiha Gökçen Havaalanı’na geldiğimde “sistem” değişivermişti! 
Kafeler ve lokantalar açıktı. Biraz da vaktim vardı; bir güzel yemeğimi yedim.  
Aklımda neden Adana havaalanındaki kafe ve lokantanın kapalı olduğu sorusuyla...

Dönüş uçağı sabahki gibi “yanaşık düzen”di yine.  
Adana’da uçaktan indikten sonra yine bir çifte standartla karşılaştık. Sadece yüz metre yürüme mesafesinde olan terminale gitmek için, alanda o saatte hiç trafik olmamasına rağmen, otobüslere “balık istifi doluşturulduk.” 

Terminale gelinceye kadar tehlikesiz olan virüs, binaya adımımızı attığımız anda büyük tehlike oluşturdu ve yine “sosyal mesafe” kuralları başladı!

***

Yanlış anlaşılmasın. İstanbul’da kafe ve lokantaların neden açık olduğunu değil, Adana’da neden kapalı olduğunu sorguluyorum. 

Ayrıca, tüm AVM’ler açıkken, tüm toplu taşım araçları kullanılırken ve virüsün bulaşacağı konuşulmazken, iş kafe ve lokantalara gelince mi bulaşıyor onu da anlayamıyorum!

***

Sonuç olarak: Aynı gün, aynı saat ve aynı dakikalarda bekleme salonlarında “sosyal mesafe” kuralı vardı, uçaklarda ve otobüslerde yoktu! 
Adana’da kafe ve lokantalar kapalıydı, İstanbul’da açık!

***

Benim payıma da bu göstermelik önlemlere ve bu çifte standarda tepki duymak fakat ondan çok daha fazla olarak, ülkemde yapılan bu gayrı ciddiliğe üzülmek kaldı...

 

 

  • Mehmet S. Nane

  • 4 Şubat 2021

Sayfayı Paylaş

Yorumlar

Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın

leaf-right
leaf-right