Aşk olsun size Amirallerim, aşk olsun...
Zorunlu bir ilk not: Değerli okur dostlarım, bugün, bir süredir yazmakta olduğum İstiklâl Harbi ve Cumhuriyet'in asker kahramanlarını yazmaya devam edecektim.
Fakat 104 emekli Amiralimizin gözaltına alınmaları üzerine yazı dizilerine bir gün ara vererek, 19 Ocak 2021 tarihinde yayımladığım aşağıdaki makaleyi bir defa daha yayımlamayı uygun buldum.
Amacım, Amirallerimize moral destek vermek ve ondan da önemlisi, bu vatan âşığı değerli kişileri toplumumuza bir defa daha hatırlatmaktır.
Onlar, emekli olmalarına rağmen yazarak, konuşarak, anlatarak ve fiili olarak çalışarak vatanın âli menfaatlerini savunmaya devam ediyorlar. Vatanseverliklerinin bedelini alçak kumpas davalarda uzun yıllar zindanda yatarak ödediler, hâlâ ödemeye devam ediyorlar.
Ülkemiz için bunca çalışıp üretirken ve tek düşünceleri vatan ve devletin yararlarını gözetmek olan, Türk milletinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan Amirallerimizin gördükleri bu haksız muameleye çok üzgünüm. Gönül kırıklığımı tarif edecek kelime yok!
Ey aziz Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
Vatanın paha biçilmez değerdeki bu evlâtlarını özgürlüklerinden alıkoymak bir yana, onlardan en iyi şekilde yararlanmalısın, sözlerine kulak vermelisin. Sana ve millete bağlılığı tartışma kabul etmez bu asil "adam"ları gözaltına almak yerine onları taltif etmeli ve onurlandırmalısın.
Asil ve yüce ruhlu Amirallerimin bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını yürekten diliyorum.
***
Aşk olsun size Amirallerim, aşk olsun...
“Aşk olsun” ifadesinin birkaç farklı sözlük anlamı var. Bunlardan en çok, gıpta etmeyi de içeren ve “helâl olsun” anlamına gelen kullanımı seviyorum.
Yazı başlığım elbette ki bu kastı taşıyor.
***
Değerli okur dostlar, az sonra okuyacağınız makale, bir “övgü yazısı” değildir. Zaten yazıya konu olan kişilerin bu nevi övgülere ihtiyacı da yok.
İlaveten, inanmadığım hiçbir şeyi yazmadığımı, yazmayacağımı biliyorsunuz.
Esasında, bahsedeceğim kişilere övgüde bulunmak; uygun ifade, kelime ve cümleleri seçebilmek benim naçiz yazarlık becerilerimi çok aşar.
Çünkü yazacağım kişilerin değerleri her türlü övgünün üzerindedir...
Birazdan, sadece somut gerçekleri, hiçbir abartıya kaçmadan aktaracağım bir yazı okuyacaksınız.
***
Devletlerin yönetimlerinde doğal olarak siyasetçiler ön planda ve “vitrindedir.” Siyasi sorumluluk onlarda olduğu ve halka hesap vermek zorunda oldukları için bu durum gayet normaldir ve olması gerekendir.
Fakat devletler, gizli kahramanlarının omuzları üzerinde yükselir. O kişileri tanımlamak için “devlet memuru” sıfatı yetmez; onlar “devlet adamı”dır.
Esasında, devlet adamlığı için büyük makam veya rütbelere ihtiyaç da yoktur. Her görev seviyesinde bu özellikte vatan sevdalıları olabilir.
Devlet adamlığı, makam ve mevkiyle alâkası olmayan bir kişilik yapısı, bir hissediştir.
Devlet yönetiminde söz sahibi olan her siyasetçi ya da her devlet memuru devlet adamı olarak tanımlanamaz.
Devlet adamlığı bir “kumaş işidir”; bu niteliğe herkes sahip olamaz.
***
Ne mutlu bize ki bin yıllara dayalı “devlet kültürü” mirasına ve birikimine sahip olan Türkiye Cumhuriyeti’nde pek çok üstün nitelikli devlet adamı yetişmiştir.
Hatırlatmak isterim: Bu geleneğin temsilcisi olan ve son 20- 25 yıllık süreçte görevde bulunan bazı değerli vatan evlâtlarının varlığının kıymetini ve önemini de onlardan mahrum kalınca fark ettik.
Tarihin en alçak, en adi, en hain kumpasıyla bugün sözünü edeceğim devlet adamlarının hepsi de muvazzaf vatan hizmetinden koparıldılar.
İktidarın açık desteğiyle ve “Ne istediniz de vermedik” denilerek hem de...
Çok acıdır ki muhalefet de bu kıyıma sessiz ve tepkisiz kalarak ortak oldu...
(Ayrıntıya girmeyeceğim. Çünkü bu konuda pek çok yazı yazdım. İlgilenen değerli okurlar blogumun arşivinden okuyabilir.)
***
Okumakta olduğunuz yazıda sözünü ettiğim vatanın bu değerli evlâtları, Türk Deniz Kuvvetleri mensuplarıdır. Her rütbeden olanların tümü namına bu yazıda bazı değerli Amirallerimizi anmak istiyorum.
(Hainlerin bu kumpas davasına dahil edemedikleri bazı Amirallerimize de yazıda yer vereceğim.)
***
Sözünü ettiğim Amirallerimiz pek çok üstün niteliğe sahiptir.
Belirleyici ve önemli özelliklerinden biri, tarih bilmeleri ve en az bunun kadar önemli olarak da, tarih bilincine sahip olmalarıdır.
Onlar, Barbaros Hayrettin’in, Oruç Reis’in, Turgut Reis’in, Piyale Paşa’nın, Uluç Reis’in (Kılıç Ali Paşa) mirasçılarıdır...
Preveze’yi de bilirler; Çeşme, Navarin, Sinop’u da...
Hiç şüphesiz ki İnebahtı’yı kafalarında defalarca yaşamışlardır...
Padişah Abdülaziz’in donanmaya önem vermesine ve büyütmeye çalışmasına rağmen farklı tip ve çeşitte harp gemilerini idame ettirmenin zorluğunu ve hatasını da idrak etmişlerdir, II. Abdülhamit’in donanmayı Haliç’te çürütmesinden dolayı vatan topraklarının savunulamadığını ve kaybedildiğini de...
Tek bir harp gemisinin ne büyük etki ve fark yarattığını, “Muavenet-i Milliye” ve “Hamidiye” özelinde içselleştirmişlerdir.
Cumhuriyet’in, Cumhuriyet Donanması yaratması mucizesini özümsemişlerdir.
Tarihsel süreç içindeki, “Muavenet” isimli harp gemilerinin manevi değerini ve ağırlığını hepsi de bilmektedir.
Son çeyrek asırda bu kahraman donanmayı kendi elleriyle büyütüp geliştirerek, kendine yeter hâle getirmişler ve vatanın tehditler altında olduğu bugünlerde devletin ve milletin en güvenilir dayanak noktası yapmışlardır.
Uzak-yakın Türk ve dünya tarihi konusunda yetkinliğe ulaşmışlardır. Günümüzde yaşanan olayları, tarihsel geçmişleri ve arka planlarıyla analiz edebilen analitik bakış açısına ve zekâsına sahiplerdir.
(Konuyu dağıtmak istemem ama “tarih bilinci” kapsamında muhakkak not etmeliyim: Devletler arasındaki ilişkilerde kin, düşmanlık veya intikam/rövanş hisleriyle, hamasetle, kuru gürültüyle, iç siyasete yönelik boş laf ve gevezeliklerle hareket edilmez, edilmemelidir.
Esas olan, Türkiye’nin âli menfaatleridir ve bunların akılcılıkla bezeli diplomasiyle temin edilmesidir.
Fakat bu yaklaşım, yapılan düşmanca tutumları unutmak edilgenliği manasına da gelmez. Aksi hâlde, millî onur korunmamış olur ve tartışmalı hâle gelir.
Bu tür düşmanca davranışlarla karşılaşıldığında, ideal olan, hiç vakit geçirmeden bu nevi hasmane ve kasıtlı tutumlara en sert karşılığın verilmesidir. Fakat siyasi otoritenin kendi iktidarını korumak kaygısıyla devletin bu refleksine mani olduğu dönemler olabilir.
İşte böyle durumlarda, vakti geldiğinde egemen ve onurlu bir devletin yapması gerekenler uygulanmak üzere, bazı olaylar not edilir.
Ekim 1992’de ABD kaynaklı “Muavenet Olayı”, Temmuz 2003’de yine ABD’nin yaşattığı “Çuval Olayı” ve Kasım 2020’de AB’nin planladığı ve uyguladığı “Deniz Haydutluğu Olayı” bu neviden millî onuru kırıcı olaylardır.
Unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız!)
***
Kaldığımız yerden Amirallerimizin bazı üstün vasıflarını daha anmaya devam edelim.
Amirallerimizin hepsi de muazzam bir eğitime sahiptir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın, Harp Okulu’nda ve bilahare Harp Akademisi’nde verdiği bu eğitim ve öğretime “şapka çıkarılır.”
Mesleki bilgi ve donanımlarının yanı sıra, hem devletin ilgili konularında hem de beşeri ilişkilerde fevkalade iyi yetişmişlerdir.
Dünyayı bilir ve takip ederler.
En az bir yabancı lisan kullanırlar. Pek çoğu akademik çalışma yapmıştır; yüksek lisans ve doktora derecelerine sahiptir.
Strateji, jeostrateji, jeopolitika ve jeoekonomiye hâkimdirler. Tarih konusunda olduğu gibi coğrafyada da eşsiz bilgi donanımına sahiptirler.
Okumaktan, araştırmaktan, öğrenmekten katiyen vazgeçmezler. Entelektüel kalite ve değerleri en yüksek seviyededir.
Ordudan aldıkları eğitimle yetinmemişlerdir. Kendilerini sürekli geliştirmiş, yenilemiş, yetiştirmişlerdir. Onlar, kelimenin tam anlamıyla “kendi heykellerini yontan” adamlardır.
Bu Amirallerimiz bırakınız Deniz Kuvvetleri Komutanlığı sorumluluğunu üstlenme yetkinliğini, her biri en yüksek devlet görevlerini yapabilme kapasite ve kalitesine sahiptir.
***
Yazının başında zikretmiştim; Amirallerimizin gerçek değerini yazabilmek benim yazı yeteneklerimi aşar.
Fakat en önemli özelliklerini muhakkak vurgulamalıyım: Hepsinin de vatan için atan “mangal gibi” cesur yürekleri, vatanın yüksek menfaatlerini düşünen pırıl pırıl aydınlık ve berrak beyinleri vardır.
Amirallerimiz, hayatlarının bu en olgun ve verimli döneminde Türkiye için çalışıyorlar; yazıyor, konuşuyor, anlatıyorlar. Başında ya da yönetiminde bulundukları kurumlar kanalıyla raporlar hazırlıyorlar, toplumu bilgilendiriyorlar, millî menfaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturuyorlar.
Türkiye için muazzam bir kazanç olan ve farkındalık yaratan “Mavi Vatan” kavramını Türk Millet’ne mal etme başarısı gösteriyorlar...
Amirallerimiz...
Vatanın üzerinde Batılı emperyalistlerin kara bulutları dolaşırken, Doğu Akdeniz fokur fokur kaynarken, Adalar (Ege) Denizi’ndeki adalar Yunan tarafından silahlandırılırken, karasularının 12, hava sahalarının 10 mile çıkartılacağı yüksek sesle dillendirilirken, Yunan; tarihsel misyonunun ve acziyetinin gereği olarak, Batı emperyalizminin kuklası/maşası/işbirlikçisi/tetikçisi rolüne aralıksız devam ederken, Türk kompleksinden kaynaklı Türk düşmanlığını millî politikası olarak benimsemişken, Türkiye’deki iktidar sahipleri bu zihniyetteki Yunan’la hâlâ “ön koşulsuz”, “istikşafi” görüşmeler yapacaklarını açıklarken...
Fikirleri ve yol göstericilikleri ile bu sarmaldan çıkış için en güçlü ışık kaynağı oluyorlar...
Bu itibarla, hem vatan görevini bihakkın yerine getiriyorlar hem de toplumu aydınlatıyor, moral ve güç veriyorlar...
***
Bu Amirallerimiz emekli edilmenin (!) vatan görevi yapmaya engel teşkil etmediğini cümle aleme göstermiştir.
Yapmaya devam ettikleri vatan hizmetleri eşsiz değerdedir...
***
Çok önemli bir husus olarak zikretmeliyim: Amirallerimiz “Denizcilik” ve “Denizcileşme“ kavramlarını sadece askerî açıdan değil; konunun tüm veçheleriyle; bütüncül, kavrayıcı ve kapsayıcı bir anlayışla ele almaktadırlar.
***
Amirallerimizin adlarını anmak ve Türk Milleti’nin naçiz bir bireyi olarak onlara müteşekkir olduğumu bildirerek saygılarımı sunmak istiyorum.
(Rahmetli) Özden Örnek, (Rahmetli) Soner Polat, (Rahmetli) Cem Aziz Çakmak, Cem Gürdeniz, Mustafa Özbey, Kadir Sağdıç, Semih Çetin, Ali Deniz Kutluk, Can Erenoğlu, Alaettin Sevim...
***
Onlar birer kutup yıldızıdır...
Karanlığı yırtan...
Daha da önemlisi, karanlıkta yön gösteren...
***
Aziz ve Büyük Türkiye Cumhuriyeti Devleti!
Vatanseverliklerinin bedeli olarak üniformalarından koparılan ve 4 seneye varan sürelerle zindana atılan, zindan yıllarını “Vatan nöbetinin devamı” olarak görecek kadar asil bir yüreğe ve yüksek bir ruha sahip vatanın bu en değerli, en iyi yetişmiş evlâtlarından yararlanıyor musun?
Hiçbir siyasi ya da maddi-manevi ikbal beklentisinde olmayan, umurgörmüş bu seçkin evlâtlarının fevkalade değerli görüş, düşünce, öneri ve yorumlarını dikkate alıyor musun?
Büyük bir sorumluluk duygusuyla, vakarla ve devlet adamı ciddiyeti ve itinasıyla hareket eden, kıymetli birer entelektüel olan bu mümtaz şahsiyetlerin Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek menfaatlerini temin etmek ve korumak hususundaki söylediklerini uyguluyor musun?
Aziz Devletim!
Devlet ve vatan, fedakâr evlâtlarının omuzları üzerinde yükselir. Hele ki içinde bulunduğumuz zor dönemde sana, vatana, millete ve Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerine sarsılmaz şekilde bağlı olan tüm evlâtlarına kulak vermeni dilerim.
Mert Özge 6 Nisan 2021
Değerli amirallerimizin yine özgürlüklerini kazanmalarını ve özgürlüklerinin gasp edilmesine ''zevzek'' diye hakaret ederek ve ''sahte gündem'' diyerek çanak tutan emperyalizmin maşalarının kurdukları ittifakların hayrını görmeyip yerin dibine girmelerini Tanrı'dan diliyorum!
Mert Özge 6 Nisan 2021
Bildirinin üslubuna ''buyurgan'' diye saçma sapan yaftalayanlar, ''Yüce Türk milleti'' ifadesinden sakilce çıkarımdan bulunanlar da hayırlarını görmesinler inşallah!
Ahmet Aslan 6 Nisan 2021
Ergenekon balyoz kumpas davalarında yalnız bırakılan E.Amirallerimiz ülkelerinin gidişatıyla ilgili kaygılarını emeklide olsa açıklamaları bu vatana olan sevgi ve bağlılıklarındandır. E.Amirallerimizin endişelerine katılmakla beraber zamanlamaymış şartlarmış diyenler, Bu açıklamayı yaptıktan sonra neyle karşılaşacaklarını bilmelerine ve çoğunun geçmişte düzmece kumpas davalarıyla bedel ödemelerine rağmen yinede kendilerini bu açıklamayı yapmak zorunda hissetmeleri nedendir. Sanki bu ülkenin çarkları iyi çalışıyorduda, E.Amiraller işleyen çarklara çomak sokmuş gibi suçlanıyor. Bu açıklamayı sivil yada siyasi yapabilirmiş. Emekli oldukları için zaten siviller, tek farkları çoğu sivil ve siyasilerden ülkelerini daha iyi tanıyor ve seviyor olmaları olabilirmi ?.
Mert Özge 6 Nisan 2021
Değerli amirallerimizin gözaltına alınmalarına en fazla ABD, Yunanistan, İsrail ve maşası FETÖ sevinmiştir. Muhalefetin tutumu da bu gözaltına alınmalarının önünü açmıştır. Yaratılan ''darbe'' paranoyasıyla Montrö'nün kaldırılmak istenmesinin perde arkasının ABD'nin Rusya'yı Ukrayna'yla çevrelemesi ve Türklerin Boğazlar'daki egemenliğinin sonlandırılması olduğu gözlerden kaçırılmıştır! Dilerim değerli yurtsever amirallerimiz kısa sürede yeniden özgürlüklerine kavuşurlar!
Mehmet S. Nane 6 Nisan 2021
Mertciğim tüm söylediklerine katılıyorum. Muhalefet muhalefet olsa durum bu şekilde gelişmezdi. Yapılan sadece demokratik bir görüş açıklamadır.
Mehmet S. Nane 6 Nisan 2021
Dünyanın bütün ülkelerinin bütün aklı başında siyasilerine ve hukukçularına bu bildiri okutulsa sanırım hiçbiri bundan darbe manası çıkaramazdı! Bu amiraller vatansever ve kahramandırlar.