Denizciliğe ve denizcilere olan yakınlığım...

 

Son yıllarda Türk Deniz Kuvvetleri, denizcileşme ve Mavi Vatan konularında pek çok makale yazdığım için, bazı okur dostlarım bu sonradan gelişen özel ilginin kaynağını soruyorlar.
Anlatmaya çalışayım...

***

Rahmetli babam M. Adil Nane’nin, 5 yaşımdayken beni elimden tutup Naneler Tuhafiye dükkânına götürmesinin üzerinden tam 50 sene geçmiş... 
Yarım asır... 
Dile de, yazıya da kolay değil...

***

Mühendisliğimin 34., kendi namıma iş hayatında bulunmamın 33. senesinde olmama rağmen, esasında, çıraklıkla başladığım ve ilk dükkân tozu yutmaya başladığım yarım asırdır ticaret hayatının içindeyim.

Ticareti, borcu/alacağı ilk olarak Naneler’de gördüm. Namuslu ve disiplinli bir esnaf olan rahmetli babamdan borcun zamanında ödenmesi ve alacağın takip edilmesi gerekliliğini öğrendim.  
Kendi kişilik yapım da bu anlayışa uygun olmalı ki ticari doğrularımdan hiç şaşmadım, hiç sapmadım ve çok şükür bugüne kadar bu şekilde geldim.

***

Ticari hayatımda hesaplı risklerden ve bunun neticesinde alınan borçlardan hiç korkmadım. “Hesaba kitaba dayanan borç ödenir” mantığıyla çalıştım ve şükürler olsun hiç mahcup olmadım. 
Borçlarımı daima zamanında ödedim. Bunun tek bir istisnası yoktur. 
Ayrıca maddi borcun her zaman ödeneceğine inandım.

Fakat bir borç türü var ki onu ödeyememekten daima korktum:  
Gönül borcu...

***

“Denizcileşme” konusu ve “denizcilerle” alçak, hain kumpas davaları sırasında “tanıştım.”  
Deniz Kuvvetleri ve Cumhuriyet Donanması darmadağın edilirken, en değerli Amiral ve Kurmayları zindana atılırken kahroldum...

İşte o dönemde özellikle Amiral Cem Gürdeniz, rahmetli Amiral Soner Polat ve Amiral Semih Çetin’in kitaplarını okudum ve mektup yazarak kendileriyle tanıştım. 
O dönem kitap yazan “denizcilerin” tüm kitaplarını okudum sanırım.

***

Bu “adamların” ne üstün vasıflara sahip olduğunu, nasıl birer vatan âşığı olduklarını, devlete/vatana/millete nasıl üstün hizmetler yaptıklarını, entelektüel yetkinliklerini hep bu dönemde öğrendim. 

Eş zamanlı olarak, Türkiye’nin ve bilahare Mersin’in denizcileşmesinin hayati önemine dair de araştırmaya, öğrenmeye başladım.

Alçakça kurgulanan kumpas sürecinin sonunda da, bu eşsiz değerdeki adamlar; bırakınız en ufak lekeyi, zerrece toz bulaşmamış olan, yürekleri gibi aydınlık ve coşkun deniz dalgaları gibi tertemiz ve bembeyaz şerefli üniformalarını kaybettiler. 
Aslında onlar değil, devlet kaybetti...   
Hepimiz kaybettik...

(Kumpasçıların nefretleri o kadar sınırsız ve aşağılıktı ki o tarihte muvazzaf görevde olmayan E.Oramiral Özden Örnek'i bile zindana atmaktan geri durmadılar!)

***

O dönemin Cumhurbaşkanı “Bir savcı bulun delillendirin”, Başbakanı ise “Bu davanın savcısı benim” dedi, tüm hükümetleri, tam kadro iktidar partisi, Meclis, muhalefet partileri, üniversiteler, yargı, sözde sivil toplum kuruluşları ve çok küçük bir azınlık dışında kalan “aydınlar” bu yapılanları onayladı ya da seyirci kaldı. 
Sözde “askerî vesayete” tavır aldılar! 
Ve... 
Tarihe geçtiler!

***

İşte; Atatürkçü, anti emperyalist, Cumhuriyet’e ve devlete bağlı, vatan/millet sevdalısı oldukları için “saf dışı” edilen ve sadece pırıl pırıl kariyerlerini değil, hayatlarını da feda eden bu en seçkin değerlerimize kendimi borçlu hissetmem de tüm bu yaşananlar sonucunda oluştu.

(Geçtiğimiz ay yayımlanan "104 Amiral bildirisi", bu kanaatlerimde ne kadar haklı olduğumu bana tekrar göstermiş oldu.)

Bir Türk vatandaşı olarak hissettiğim öyle bir borç hissi ki; MİLGEM’i, Mavi Vatan’ı ve nice paha biçilmez hizmeti yaratan ve kahraman Deniz Kuvvetleri’mize, şanlı Cumhuriyet Donanmamıza hayat veren tüm bu kahramanların kendilerini feda etmelerinin karşılığını ödeyebilmemin hiçbir yolu yok.

Bu, benim için ödenemeyecek bir borç... 
Bu, bir gönül borcu... Minnet borcu... 
Şu an son nefesimi versem, geride bırakacağım tek ödenmemiş borç...

***

Türkiye’nin ve Mersin’in denizcileşmesi ülküsüne ve gerekliliğine bütün benliğimle inanıyorum. 

Kumpasa uğrayan kahraman amirallerimize, kurmaylarımıza, subaylarımıza ve denizcilerimize sevginin çok ötesinde, sarsılmaz bir gönül bağıyla ve "Izbarço" gemici bağıyla (düğümüyle) bağlıyım.

Tümünü sevgi ve saygıyla selamlıyor; sağlıklar, mutluluklar diliyorum.

 

 

 

 

 

 

  • Mehmet S. Nane

  • 11 Mayıs 2021

Sayfayı Paylaş

Yorumlar

Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın

leaf-right
leaf-right