Salih Bozok (1)
İlk Söz: Bugünden itibaren uzunca bir yazı dizisine başlıyoruz. Okuma kolaylığı sağlamak açısından yazıyı bölerek 5 makalelik bir seri hâlinde sunacağım. Konu bütünlüğünün kaybolmaması açısından, yazıları 5 gün art arda yayımlayacağım.
Bu dizide, naçiz kalemimle hayatını anlatmaya çalışacağım Salih Bozok’un yeni nesiller tarafından muhakkak tanınması gerektiğine inanıyorum.
Bu kıymetli Türk evlâdının, benim sözünü etmeye değmez bu naçiz yazı çabamdan çok daha değerli çalışmaları fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum…
***
Salih Bozok’un hayatının odağındaki Atatürk’le ilişkileri o kadar derin ki… Hayatını Atatürk’ten bağımsız ele almanın imkânı yok…
Onun hayatını, Atatürk’e hissettiği kadim, büyük, vefalı, sevgi ve saygılı, hayranlık ve sadakat dolu, fedakârlık ve adanmışlıkla bezeli, kan ve ateş günlerinde denenmiş arkadaşlığını, sırdaşlığını, dostluğunu, kardeşliğini bilmem ki nasıl anlatmalı…
Bu, sonu başından belli olan çok duygusal, çok hüzünlü, çok üzücü bir öykü aslında…
Yazıya bu hüzün yükünün ağırlığıyla başlıyorum. Nasıl bir ruh hâliyle bitirebileceğimi ise şimdiden tahmin edebiliyorum…
***
Salih Bozok yaşıyor olsaydı hayatının Atatürk’ün hayatından bağımsız kaleme alınmasına mutlak surette izin vermezdi. Kendi hayatını Atatürk’ün hayatıyla o kadar içselleştirmişti ki eşsiz Atatürk sonsuzluğa ulaştığında, kendisi de arkasından yürümek istemişti.
Tüm hayatında olduğu gibi…
***
Salih Bozok, Atatürk’le aynı sene, 1881’de Selânik’te doğdu. Annesi Çelebi Hanım, babası Safer Efendi’dir. Mustafa Kemal’in mahalle ve okul arkadaşıdır. Tüm tahsil hayatları birlikte geçmiştir. Şemsi Efendi İlkokulu‘nda, Selânik Askerî Rüştiyesi’nde ve Manastır Askerî İdadisi’nde birlikte okumuşlardır.
Salih’in okul sıralarında Mustafa Kemal’in yanı sıra Nuri (Conker) ile de arkadaşlığı ilerlemiştir. (Bu arkadaşlık ileride Nuri’nin kayınbiraderi olmasıyla akrabalığa da dönüşecektir.)
***
Bu üç yakın arkadaş Mekteb-i Harbiye’de okudu ve mezun oldu. Mustafa Kemal ve Nuri erkânıharp sınıfına ayrılırken, Salih 1903 senesinde jandarma zabiti (subay) olarak ordu saflarına dahil oldu.
İlk görev yeri Bulgaristan'da bir sınır karakoluydu. Ardından İskeçe’de bir birliğe tayini çıktı. O dönemde pek çok zabit akranı gibi o da İttihat Terakki’ye üye oldu.
Salih, 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra, Selânik’teki Küçük Zabit Mektebi’ne (Astsubay Okulu) zabit öğretmen olarak tayin edildi.
II. Abdülhamit'in Selânik’teki Alatini Köşkü’ne sürgün edilmesinden sonra onun muhafız zabitliğini yaptı. (Bu sürgün yolculuğunda yine Mustafa Kemal’in yakın arkadaşlarından Fethi Bey (Okyar) askerî birliğin kumandanı olarak görev almıştır.)
Balkan Harbi’nde maalesef Selânik’in kaybedilmesinden sonra, II. Abdülhamit’in Beylerbeyi Sarayı’na nakledilmesi üzerine 1912 yılının sonlarında İstanbul’a geldi.
Salih, Trablusgarp Harbi’ne katılan Mustafa Kemal, Nuri ve Fuat (Bulca) Beylerle birlikte cepheye gitmeyi çok istedi fakat Erkânı Harbiye Riyaseti’nden izin alamadı. Buna çok içerledi ve üzüldü.
***
Mustafa Kemal, arkadaşlarıyla birlikte Trablusgarp Harbi’nde çarpışırken bir yandan da Salih’i mektupsuz bırakmıyordu.
Aşağıdaki mektubu 2 Kasım 1911 tarihlidir.
“Hazret-i Salih,
Seni de kucaklayıp getirmek çaresini bulamadığımız için üzüntülüyüm. Lakin zarar yok kalplerimiz, fikirlerimiz bir olsun. Ben tedavi için İskenderiye’ye geldim. İade-i afiyet etmek üzereyim. Gözlerinden öperim. Valideyi hastalığımdan haberdar etme. Birkaç gün sonra tekrar yola çıkacağım. Senin ve benim validelerimizin ellerinden, hemşiremin de gözlerinden öperim. Bilcümle arkadaşlara selam.
Şerif”
(Mustafa Kemal, Trablusgarp’a Mısır üzerinden gizlice ve “Gazeteci Şerif “ sahte kimliğiyle gittiği için mektubunda bu imzayı kullanmıştır.)
Şimdi okuyacağınız mektup yine cepheden yazılmıştır ve tarihi de 15 Kasım 1911.
“Ey Hazret-i Salih,
Seferin ilk devresindeki yaralanmayı savdık. Şimdi ikinci sefere çıkıyoruz. Bakalım Allah ne gösterecektir. İnşallah avdet nasip olursa size günlerce anlatacak hikâyelerimiz var. Sureti mahsusada gözlerinizden, validenizin de ellerinden öperim. Bizim valide acaba ne hâldedir, maaş alabildiler mi?
(…) Ruşen Bey’e ve diğer arkadaşlara ihtiramlar. Kendilerine mektup yazamayışımın sebebi adreslerinin nazarı dikkati çekecek olmasındandır.
Şerif”
***
Mustafa Kemal ve arkadaşları Trablusgarp Harbi’nden döndükten sonra memleketin durumu hiç de iç açıcı değildi. I. Balkan Harbi sonucunda Rumeli neredeyse tamamen kaybedilmişti. II. Balkan Harbi’nin de sonuna yaklaşılmıştı.
Kaybedilen topraklar arasında güzelim Selânik de vardı. Mustafa Kemal arkadaşlarıyla buluşmak üzere adı hiç de o günlerdeki ruh durumuna uymayan Meserret (Neşe) Kıraathanesi’ne gitti.
Orada gördüğü Salih’e gözleri yaşlı hâlde ilk sözü, “Selânik’i, o güzel memleketimizi nasıl bıraktın? Düşmana niçin teslim ettiniz de buraya geldiniz” oldu...
Yorumlar
Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın