Cinayeti gördüm…
Yazımın başlığında 1966 yapımı bir filmin adını kullandım.
Aslında; ben, biz, hepimiz cinayeti değil katliamı gördük, görüyoruz.
Hem de her sene. Türkiye’yi yönetenlerin önlem almamaları sebebiyle her sene ormanlarımız yanıyor.
Yaşananları, sadece “orman yangını” diyerek basitçe geçiştirmek, laf olsun diye “ah vah” etmek ya da “ciğerlerimiz yandı” klişesiyle salt ekolojik yapının bozulmasına vurgu yapmak konunun vahametini hiç anlamamış olmak demektir.
***
Hanımlar, beyler!
Bu yangınlar sonucu milyonlarca CANLI ÖLDÜ!
Konuşamıyorlar diye ağaçlarımız canlıdan sayılmıyor mu?
Konuştukları dili anlamıyoruz diye ormanlarda yaşayan hayvanlarımız canlı değil mi?
Peki ya fedakâr, korkusuz, kahraman şehitlerimiz? Onlar da mı canlı değil?
İktidar sahipleri neden kaybettiğimiz canlılardan bahsetmiyor?
***
Adi, aşağılık, alçak yaratıkların çıkardıkları bu yangınlarda yerlerinden kıpırdama imkânı olmayan, cânım, güzeller güzeli asırlık ağaçlarımız bulundukları yerlerde kavrularak ve kor ateşlere dönüşerek hayatlarını kaybettiler… Çekilen fotoğraflara bakmaya yürek dayanmaz…
Hareket etme ve kaçma imkânı olan hayvanların bazıları ya yüksek ısıdan, ya da dumandan bulundukları yerlerde kıpırdayamadan öldüler. Sosyal medyada fotoğrafları var, yüreğiniz kaldırırsa lütfen bakınız.
Bir kaplumbağa, şokun etkisinden başını bile içeri çekememiş, öylece donmuş hâlde kömürleşmiş. O hızına yetişilemez tavşan bile kaplumbağanın kaderini paylaşmış; kaskatı kalmış, kavrulmuş, kömürleşmiş.
Kuşlar, kertenkeleler, böcekler, yılanlar, karacalar, yaban keçileri, tilkiler, çakallar, tarla fareleri…
En acı fotoğraf, belki de uçup kurtulabilecekken yuvasındaki yumurtaları yani yavrularını terk etmeyerek kavrulan anne kuşun görüntüsüydü…
O fotoğraf üzerine, öfke ve üzüntüden başka fotoğraflara bakamadım…
***
İşte, bu canların tamamı hayatını kaybetti; boğuldu, kor ateşlerde yandı, kavruldu…
Bunlar yetmezmiş gibi, kahraman şehitlerimizin acısı boğazımıza yumruk gibi oturdu, yüreğimizi yaktı…
***
Öte yandan, sanki konu bu kadar basitmiş ve sadece ekolojik ve maddi boyutu varmış gibi, “Yanan yerlere yeni ağaç dikeriz” diyenlere ise çok fazla içerliyor ve hiddete kapılıyorum.
Yahu, milyonlarca canlı öldü. Bunu nasıl geri getireceksiniz, bir söyleyiverin hele!
Ormanların oluşması için en az 60-70 sene geçmesi gerektiğini söylemiyorum bile!
***
Yangınlar devam ederken devleti yöneten iktidar sorumlularının açıklamaları toplumu hem üzdü hem tepki yarattı. Bir önceki yazımda da ayrıntılı olarak yazdığım gibi, mühim olan bu yangınları çıktıktan sonra en kısa sürede söndürmektir.
İktidar sözcüleri ve yetkilileri hâlâ elimizde yangın söndürme uçağı olmadığını söyleyerek suçu, dönüştürerek işlevsiz bıraktıkları ve nihayet başına bir kayyum tayin ettikleri Türk Hava Kurumu’na (THK) atmaya çalışıyorlar.
(Hatırlatma: Türk Hava Kurumu’nu eşsiz insan Atatürk kurdu. İsmi de “Türk” kelimesiyle başlıyor.)
Adama sormazlar mı, “Arkadaş 19 senedir sen iktidarda değil misin, neden yangın söndürme uçağı almadın” diye!
Bu uçakları almana “Cehape” mi engel oldu!
İktidar, halka çok net olarak bu sorunun cevabını vermelidir.
***
THK ile ilgili bir not: THK’yı yangın söndürme uçağı ihalesine almamak ve uçak kiralama işini özel şirketlere vermek için, ihale şartnamesinde uçağın su kapasitesini 5000 litre olarak belirlemişler. Ne tesadüfse THK uçakları 4900 litre kapasiteliymiş ve sadece 100 litre fark için ihaleye sokulmamış.
Böyle hayati bir konuda bile rant hırsı öne çıkmış!
İnsanın havsalası almıyor!
***
İktidar, sanki kendileri yönetmiyormuş gibi hâlâ THK’ya suç atarken ve bu kurumun elindeki 3-5 uçağı dillerine dolamışken, Avrupa ülkelerinin her birinde en az 40-50 yangın söndürme uçağı olduğu basında yazıldı.
İki örnek: Küçücük Yunanistan’da 39, ABD’de tam 1.000 yangın söndürme uçağı olduğunu medyadan hep birlikte öğrendik!
Ve içimiz bir defa daha yandı…
Koskoca Türkiye, hâlâ devam eden orman yangınlarının söndürülmesi için Rusya ve Ukrayna’dan kiralanan uçaklardan başka bir imkâna sahip değil! Ormanlarının tamamen kül olmaması için başkasından ve kiralık uçaklardan medet umar hâlde. Diyelim ki bu ülkelerde de aynı anda orman yangını oldu ve uçak yollamadılar. Ne yapacaktınız o zaman?
Neden…Neden…Neden…
Uçak satın alarak kendi filomuzu kurmadınız? Yoksa makam uçakları filosu kurmaktan fırsat mı bulamadınız?
Türkiye Cumhuriyeti ve onun Devlet’i nasıl bu duruma düşürülebilir?
Üzücü değil, kahredici…
***
Yazıyı tamamlamadan önce bir soru soracağım ve cevabını da vereceğim.
Soru: Bir Orman Bakanı hangi durumda istifa etmez?
Cevap: Mensup olduğu parti 19 yıldır yönettiği ve sıklıkla orman yangını çıkan ülkeye, mesela, 70-80 yangın söndürme uçağı aldıysa ve bu bakan da görevde bulunduğu 3 yıl içinde bu sayıyı 100’e çıkardıysa, o ülkenin millî hava kurumunu kayyum atayacak şekilde özünden uzaklaştırıp dönüştürmediyse, kurulan uçak filosu yangınlar çıktığı anda derhal müdahale ederek yangınların en az zararla atlatılmasını sağladıysa bu bakan ve hükümeti / hükümetleri bu konuda görevlerini yapmışlar demektir.
Bu durumda o bakan istifa etmez.
Şimdi de cevabını sizlere bırakacağım bir soru daha sormak istiyorum:
Bir Orman Bakanı hangi durumda halkın karşısına çıkacak yüzü olmadığı için istifa eder?
***
Aziz ve büyük Türk milleti!
Artık bıçak kemiğe dayandı! Her alanda yaşanan yozlaşmayı ve çürümeyi iyi takip et ve unutma. Sandık önüne geldiğinde sözünü söyle!
***
Ormanlarımızı yakan ve toplu katliam yaparak milyonlarca cana kıyan şerefsiz yaratıklar canidir. Onlar aşağılık birer katildir.
Mersin milletvekillerine sesleniyorum: Önceki yazımdaki teklifimi hatırlatıyor ve Meclis’te kanun değişikliği yapılarak bu alçakların müebbet hapisle cezalandırılmalarını öneriyorum.
İtfaiye ve orman muhafaza başta olmak üzere, yangını söndürmek için canla başla gayret eden tüm kamu personeline ve vatandaşlarımıza yaptıkları fedakârlıklar ve kahramanlıklar için sonsuz teşekkürler borçluyuz.
Şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyorum.
Yorumlar
Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın