Türk’üm…
“Keşke” diyorum, bir araştırma yapılsaydı. Merak ediyorum, 20 sene önce nüfusun yüzde kaçı göğsünü gererek “Türk’üm” diyordu, şimdi bu oran ne oldu…
***
Emperyalist batının Türkiye’de ulus devleti yıkmak için giriştiği binbir türlü tezgâh herkesin malûmu. İdeolojileri hiç benzemeyen bazı grup ya da siyasi partilerin bu konuda zımnen işbirliği yapmalarıysa yine herkes tarafından bilinen bir sır!
Bu yazıda, Türkiye Cumhuriyeti’nin olmazsa olmazı olan devletin bölünmez bütünlüğüne karşı “içeride” kimlerin hangi sebep ve “motivasyonla” işbirliği yaptıklarını aktarmaya çalışacağım.
***
“Aydın ihanetinin çok bol” olduğu memleketimizin yerli işbirlikçileri, bugüne kadar, batılı emperyalistlerle kol kola iç cepheyi çökertmek için yoğun çaba gösterdiler. Şimdilerde pek sesleri çıkamasa da bu faaliyetleri devam etmektedir. Kendilerine liberal diyen ve çoğu dönek solcu olan bu sözde aydın güruh, Türk milleti kavramını ortadan kaldırmak için canhıraş bir şekilde çalıştılar.
Kimileri AB büyükelçileri ya da temsilcileriyle laubali, vıcık vıcık ve onursuz, kişiliksiz bir ilişkiye girdi, kimileri siyasal İslâmcı hükümete “sufle” verdi, kimileri de toplumun algısıyla oynadı.
“Türk”üm demeyi ilkellik ve faşistlikle niteleme alçaklığı gösteren de hep bu ahlâksız tiplerdi. En büyük özelliklerinden biri de sayılarına oranla seslerinin gür ve edepsizce çıkmasıydı. Dışarıdan gelen fonlar yani paraysa en büyük “motivasyonlarıydı.”
Tek amaçları, “Türk” olmaktan “kurtulmak” ve Türk milletini “Türkiyeli” yapmaktı!
Siyasal İslâmcı, İhvancı ve ümmetçi olan iktidar ise bu onursuzları “kullanışlı aptallar” olarak, “kullanılmış mendil” gibi sonuna kadar kullanıp çöpe atıverdi.
Haklarını vermek lazım. Bu “kullanım” için ücret de ödediler. Kimi yeteneksizi havuz medyasında “yazar” yaptılar, kimine ihale verdiler, kimineyse türlü çeşitli menfaat sağladılar.
***
Artık sokaktaki vatandaş bu iktidarın Türk milleti yerine ümmeti esas aldığını öğrendi. İktidar İhvancı politikayı benimsiyor. “Türk milleti” dememelerinin, “İbrahim milleti” ya da “Bu millet” demelerinin sebebi işte bu. Amaçları Türk’süz bir Türkiye…
Tam da burada, muhalefetin garabet kararıyla inanılmaz şekilde “muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı“ yapılan Ekmelettin İhsanoğlu’nu anmanın tam zamanıdır.
Yunanistan’a kaçan ve orada, “Tövbe yarabbim Türk’lüğüme. Allah’ın huzurunda Türk’lükten istifa ediyorum. Beni Türk milletinden addetme” diyen Mustafa Sabri, E. İhsanoğlu isimli şahsın babasının en yakın arkadaşıdır.
İşte bu şahıs bu ortam ve öğretilerle çocukluğunu, gençliğini ve hayatını yaşamış, görüşleri biçimlenmiştir.
(Hatırlayınız lütfen, Türk televizyonlarının “arena abisi” olan kişi, programına çıkardığı İhsanoğlu’na, “Size Ekmel Bey diyebilir miyim” sempatikliğiyle (!) bu şahsı Cumhuriyet ve laiklik hassasiyeti olanların gözünde meşrulaştırma işlevi görüyordu!)
***
(Burada bir parantez açalım.
İktidar temsilcilerinin ve taraftarlarının her fırsatta “dedelerimiz” diyerek bilgisizce övdüğü Cumhuriyet’ten hemen önceki dönemi hatırlatmakta fayda var:
Çok değil, bir asırdan biraz fazla zaman önce, o yere göğe sığdıramadıkları Osmanlı’nın son kalıntıları olan ve çoğu Saray’dan beslenen “Osmanlı münevverleri”, “Türk’müsünüz” sorusuna “Estağfurullah” diye cevap verirlerdi.
Bu kişiler, “Kavm-i necip” dedikleri Araplara o kadar hayran, batılı emperyalistler karşısında o kadar aşağılık duygusu içinde ve Anadolu’dan o kadar kopuklardı ki Türk olmayı aşağılanmak olarak görüyorlardı.
Arapların, “Etrak-ı bîidrak” (idraksiz Türkler) ve “Etrak-ı nâpak” (pis Türkler) şeklinde yedikleri herzelere ses çıkarmıyorlardı.
Sözde aydınlarının bazılarının Türklüğü aşağıladığı ve Anadolu halkının millet kavramından bihaber olduğu memlekette, eşsiz insan, büyük deha Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir millet ve bir ulus devlet yaratmayı başarmış bir dahidir.
Bizim “neo Osmanlıcı” ve “yeni Türkiye”ci tayfa tarih okumadığı, araştırmadığı, öğrenmediği ve bilmediği için tarih cahilidir. Kulaktan dolma kahvehane muhabbetlerini tarihi gerçek diye satmaya çalışırlar. Yiyen olursa!)
***
Parantezi kapattık ve devam ediyoruz.
Ulus devletin yıkılması konusunda elbette ki etnik siyaset yürüten Kürtçüleri anmamak olmaz. Devletin üniter yapısı, Anayasa’nın ilk 4 maddesi ve Türk milleti kavramıyla sorunu olmayan ve hepsi de kardeşimiz olan Kürt kökenli vatandaşlarımızı bu hususta tenzih ederim.
Sözüm, bugüne kadar kurdukları siyasi partilerle terörle ve alçak terör örgütüyle arasına keskin bir çizgi çekmeyen ve Kürt etnikçiliği yapanlara.
Hiç mi tarih bilmez, okumazlar; 100 sene evvel bugünkü aynı senaryoyu yazmış olan emperyalist batının niyetlerini ve kendilerini nasıl kullandığını hiç mi görmezler... Hakikaten, bu konu benim için tam bir muamma!
Anadilde eğitim, ayrı bayrak, idari özerklik, yerel yönetimlere yetki devri, farklı başkent ve en nihayetinde toprak talebi neyin nesidir?
Bu talepler bölücülük değil midir?
Bu yapılan, vatanın bölünmez bütünlüğüne açık saldırı anlamına gelmez mi?
Dikkat ediniz lütfen. Adı konsa da konmasa da bazı çevreler tarafından yeni bir “açılım” ısıtılıyor.
Neymiş de açılımmış!
Yerin dibine batsın açılımınız!
Anadolu’nun 1000 yıllık kadim Türk-Kürt kardeşliğini parçalamayı amaçlayan açılımınızı alın başınıza çalın!
***
İktidar kendi ideolojisi ve politikası gereği, sözde aydın olan dönek solcuları, sonradan “hidayete eren” vatansız liboşları, paraya tapan haysiyetsizleri ve Kürt etnikçi ve ayrılıkçıları tepe tepe kullandı.
Kaygım, “AKP’den kurtulmak” söylemiyle muhalefetin yeni bir “açılım” rezaletine payanda olmasıdır. Bu Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülüktür.
Bu konuda “AKP’den yılmış” ve kendisini “Kemalist” olarak tanımlayan bazı çevrelerde bile bölücü partinin taleplerine ve yeni bir “açılıma” yakın duranlar görülmeye başlanmıştır.
Herkes aklını başına almalıdır. Bölücü ve etnikçi partinin taleplerinin ne anlama geldiği iyice değerlendirilmelidir.
Muhalefet elbette ki ilk seçimde iktidarı devralmak için en geniş şekilde ittifak araştırmaları yapacaktır. Fakat Türk milletinin vicdanını yaralayacak ve “AKP’den kurtulalım da ne olursa olsun” yaklaşımıyla hareket etmek kabul edilemez.
Yapılacak ittifakta temel kabul belirlenmeli ve asla bundan taviz verilmemelidir. O temel unsur da, Anayasa’nın ilk 4 maddesinin hiçbir şekilde müzakereye açılamayacak olmasıdır.
İktidara gelmek için ulus devletten vazgeçilmesi hatta en ufak taviz verilmesi bile düşünülemez. Bu yönde yapılacak olanlar milleti felakete ve ülkeyi bölünmeye götürür.
Halk bunu affetmez.
Muhalefet partileri Cumhuriyet değerlerini, Anayasa’yı ve ulus devleti savunarak iktidara gelmeyi hedeflemelidir.
Hiç şüphe yoktur: Bu yönde yapılacak çalışmalarda millet arkalarında olacaktır.
***
Ben, eşsiz Atatürk’ün kurduğu, ruhunu ve anlamını verdiği Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olan bir Türk’üm. Millî aidiyetimle iftihar ediyorum.
Son nefesime kadar yegâne liderim ve yol göstericim olacak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konudaki eşsiz tarifi bulunduğum noktayı mükemmelen belirliyor:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”
Bu muhteşem sözler üzerine biraz düşününüz lütfen.
Hâlâ “Türkiyeli” olduğunu söyleyen ve Türk bayrağının ismini “Türkiye bayrağı” olarak değiştirelim diyebilecek kadar tarih bilinci olmayan cahil sakillere İsmet Paşa’nın meşhur sözüyle karşılık verelim:
“Maskaralar!”
Yorumlar
Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın