Millî Mücadele ile İstiklâl Harbi kahramanları ve Cumhuriyet’in kurucu büyükleri (3)
Hasan Âli Yücel
Hasan Âli Yücel, Millî Mücadele’nin isimsiz kahramanlarından, Cumhuriyet rejiminin millî eğitimine damgasını vuran, unutulmaz hizmetlerde bulunan, dünya edebiyatının dev eserlerini Türkçe’ye kazandırarak eşsiz değerde bir kültür hamlesi yapan, Cumhuriyet’in kurucu ilk kuşağının efsanevi Millî Eğitim Bakanlarından biri olan dev bir isimdir.
***
İstanbul’da 1897 tarihinde doğan Hasan Âli Yücel, Yenikapı Mevlevihanesi’ne bağlı bir ailenin çocuğu olarak yetişti. Bunun neticesinde de “Mevlevi tekke terbiyesi” ile yetiştirildi.
Hasan Âli, Mevlevi kültürü ortamında Mevlâna Celâleddin-i Rûmi’nin eserleriyle tanıştı. Bu etkiyle Farsça öğrendi ve Mevlevi kültürü ileri yaşlarında ortaya çıkacak olan sanatçı yönünü besledi.
Hasan Âli, 1915’de Vefa İdadisi’nden mezun olduktan sonra ihtiyat zabiti (yedek subay) olarak askere alındı ve 1918’de terhis oldu.
İstanbul’a döndükten sonra, bir ara İstanbul Darülfünunu Hukuk Mektebi’ne devam etti. Ardından Cağaloğlu Darülmuallimin-i Âliye’de (Yüksek Öğretmen Okulu) öğrenim gördü.
Son olarak, 1922 yılında İstanbul Darülfünunu Edebiyat/Felsefe Bölümü’nü bitirerek diplomasını aldı. Ve aynı yılın Aralık ayında da öğretmenliğe başladı.
Üniversite yıllarında büyük edebiyatçımız Ahmet Hamdi Bey’le (Tanpınar) sınıf arkadaşlığı yaptı.
İstiklâl Harbi döneminde Millî Mücadele’yi destekledi ve “millîci teşkilâtların” İstanbul’dan Ankara’ya silah kaçırmalarına yardım etti.
Hasan Âli Bey, üniversite öğrenciliği dönemlerinde İfham, Tasvir-i Efkâr gibi İstanbul gazetelerinde muhabirlik yaptı. Yine bu dönemde yazı ve dil konularına ilgi duymaya başladı ve bu konuda ömrünün sonuna kadar eserler vermeye devam etti. Şiir, deneme ve makaleleri 1921 yılından itibaren Dergâh, Yarın, Yeni Mecmua ve Hayat dergilerinde yayımlandı. Dergâh çevresine katılmasında Yahya Kemal’in (Beyatlı) etkisi ve “rehberliği” oldu.
Ayrıca Cumhuriyet, Akşam ve Dünya gazetelerinde makaleleri yayımlandı.
Goethe üzerine yaptığı bir çalışma sonucunda Alman Kültür Bakanlığı tarafından “Goethe Madalyası” verildi.
Tevfik Fikret’in “Tarih-i Kadim Doksan Beşe Doğru” isimli eserine önsöz yazarak 1928 yılında yayınladı. Bu çalışmanın en büyük önemi, Lâtin harfleriyle basılan ilk kitaplardan biri olmasıdır.
Bir müddet öğretmenlik yaptıktan sonra, 1927 yılında İstanbul Maarif Müfettişliği görevine tayin edildi. Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulduktan sonra, Temmuz 1932’de Etimoloji Kolu Başkanlığı görevine getirildi.
Bakanlıktaki müfettişlik görevinde 1933 yılına kadar kaldı ve Ortaöğretim Genel Müdürü olarak görevlendirildi.
***
Hasan Âli Yücel’in, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde ve Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nde yaptığı başarılı çalışmalarla dikkati çekmesi çok uzun sürmedi.
1935 yılında TBMM’ye V. Dönem İzmir milletvekili olarak girdi ve bu görevini VI., VII. ve VIII. Dönemlerde de sürdürdü.
Atatürk’ün ölümünün ardından 1938’in Aralık ayında kurulan Celâl Bayar hükümetinde Millî Eğitim Bakanlığı görevini üstlendi ve bu görevini Refik Saydam ve Şükrü Saracoğlu hükümetlerinde de devam ettirerek yaklaşık 7 yıl 8 ay bakanlık görevinde bulundu.
(Bakanlığı döneminde, 1942’nin başında bir suikast teşebbüsünden kurtuldu. Bu eylemi Nazi Almanya'sının etkisiyle Türkiye’de de yükselen aşırı sağ akımın yapmış olduğu o günlerde yoğun olarak gündeme getirildi.)
***
Hasan Âli Yücel, Türk millî eğitimine ve Cumhuriyet’in eğitim politikasına büyük katkılarda bulundu.
Onun döneminde Birinci Maarif Şûrası, Gramer Kongresi, Coğrafya Kongresi yapılmış ve Felsefe Terimleri Komisyonu toplantıları düzenlenmiştir.
İnönü (Türk) Ansiklopedisi, İslâm Ansiklopedisi ve Sanat Ansiklopedisi bakanlığı döneminde yayınlandı.
Devlet Konservatuvarları’nın kurulması bakanlığının ilk dönem çalışmalarından biridir ve 1940 senesinin Mayıs ayında yapılmıştır.
Kültür ve edebiyat hayatımıza muazzam bir katkı sağlamış olan Tercüme Heyeti‘ni 1941 yılında oluşturarak dünya klâsiklerinin Türkçe’ye çevirilmesini sağlamıştır. Bu amaçla “Tercüme Dergisi” yayınlanmaya başlamıştır.
En önemli ve ömrü kısa süreli olmasına rağmen en iz bırakan hizmetlerinden biri de 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri’ni kurmasıdır. Bu enstitülerin kurulmasında en büyük destekçisi ve yardımcısı, çok değerli eğitim adamı İsmail Hakkı Tonguç’tu.
Adını Türk eğitiminin efsaneleri arasına yazdıran Tonguç, ailesini ihmal etmek pahasına eğitime, özellikle köy eğitimine ve Köy Enstitüleri’ne kendini adadı. İdealizmi, çalışkanlığı ve yurtseveriliğiyle büyük işler başardı.
Bu dönemin önemli işlerinden biri olan İnkılâp Tarihi Enstitüsü de Nisan 1942’de kurulmuştur.
Hasan Âli Bey’in bakanlığı sırasında üniversite reformuna devam edilerek, Haziran 1946’da Üniversiteler Kanunu çıkarıldı. Bu kanun ile Ankara Üniversitesi Fen ve Tıp Fakülteleri’nin kurulması ve Yüksek Mühendis Okulu’nun İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüştürülmesi sağlandı.
Bunlara ilave olarak; eğitim enstitüleri, meslek okulları ve müzelerin kuruluş kanunları da onun bakanlık döneminde çıkarıldı.
Hasan Âli Yücel, yaklaşık 8 yıl fevkalade başarılı hizmetlerde bulunduğu görevinden, partisi çalışmalarını desteklemediği için 5 Ağustos 1946 tarihinde istifa etti.
***
Bu başarılı Millî Eğitim Bakanı ve büyük kültür adamı, Türkiye’nin neredeyse genlerine işlemiş bir haksızlıkla karşılaştı. Ülkemizde maalesef vatanına, ülkesine yararlı ve ileri işler yapan toplumun ilerisindeki kişiler bunun ödülünü (!) alarak ağır şekilde bedel öder.
Hasan Âli Yücel de aynı akıbete uğradı.
Yakın tarihin değerli vatan evlâtlarına ülkesinin reva gördüğü muameleyi göstermesi açısından “ibretlik” olan olaylar şöyle başladı, gelişti ve sonuçlandı:
Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer Ocak 1947 tarihinde TBMM’de bir soru önergesini cevaplarken, o dönem milletvekili olarak Meclis’te bulunan Mareşal Fevzi Çakmak’ı “Bilerek ya da bilmeyerek komünist faaliyetlere iştirak etmekle” suçladı.
(Malûm, şimdi Atatürkçülük’ün suç sayılması gibi, o zamanlar da komünistlik suç sayılıyordu!)
Mareşal bu “ağır” suçlama üzerine, komünizme destek olmadığını kanıtlamak için, 5 Şubat 1947 tarihinde gazetelere verdiği demeçte bombanın fitilini ateşleyecek şu sözleri söyledi:
“Ben daha iş başında iken eski bir Millî Eğitim Bakanı’nın bu hareketi destekleyen hareketinden dolayı hükümeti ikaz ettim. Kimse kulak asmadı ve sonra da Hamidiye Köy Enstitüsü’ndeki komünist yuvasından bahsettiler...”
Bunun üzerine Ulus gazetesinde bir açık mektup yayımlayan Hasan Âli Bey Mareşal’a şu soruları sordu:
“ (...)
1. Beyanınızdaki eski Millî Eğitim Bakanı hakikaten ben miyim?
2. Desteklenen komünistler kimlerdir ve nasıl desteklenmişlerdir?
3. Bu hususta hükümeti yazı veya sözle ikaz ettiniz ise kime, ne zaman söylediniz?
Bunları sizden soruyorum ve sözünün sahibi bir Türk vatandaşı olarak cevabınızı bekliyorum.”
Mareşal bu net soruları içeren açık mektuba cevap vermedi. Fakat çok ilginç bir şekilde ve anlaşılan “fırsat kollayan” bir kişiden çok sert bir tepki geldi. Bu hiç alâkası olmadığı hâlde kendi kendisini konuyan dahi eden kişi Demokrat Parti İstanbul İl Başkanı Kenan Öner’di.
11 Şubat 1947 tarihli Yeni Sabah gazetesinin sekiz sütuna manşeti bu konuya ayırılmıştı. Kenan Öner, Hasan Âli Yücel’i itham ediyordu:
“Evet, o Maarif Nazırı sizsiniz.”
Ve... Devam ediyordu.
“Sayın Mareşale yazmak cüretinde bulunduğunuz açık mektubu baş döndürücü bir hayretle okudum. Mesullerin sual soran mevkiine yükseldiği bir zamanda sizin de aynı taktiği kullanmanızda şaşılacak bir şey olmamakla beraber, durup dururken adeta deliye taş atar gibi gösterdiğiniz cüret gösterdiğiniz dirayetle telif edilir olmadığı içindir ki hayret etmiş bulunuyorum.”
Kenan Öner güncel siyasetle ilgili çok ağır suçlamalardan sonra şunları ilave ediyordu:
“Siz yalnız komünistleri bakanlığınızda beslemek ve uğradıkları hücumlara karşı onları müdafaa etmekle kalmadınız... Yam 23 genci İspanyolların engizisyonlarına rahmet okutacak işkencelerle ezdirdiniz, harap ettiniz ve hırpaladınız.“
Hasan Âli Yücel bu suçlamalara karşı Kenan Öner’i mahkemeye verdi. Tüm bunlara yol açan Mareşal Çakmak ise hâlâ susuyordu! (Gel de, alçak kumpas davalarda susan emekli “4 yıldızlı” askerleri anma!)
Demokrat Parti ve aşırı sağcı muhalefet için komünistlikle suçlanacak “günah keçisi” bulunmuştu! Zaten özellikle Köy Enstitüleri konusunda diş biledikleri Hasan Âli, artık ellerindeydi.
Üstelik daha düne kadar CHP’li olan Fevzi Çakmak susmuştu, parti ise bakanına sahip çıkmıyordu!
Hasan Âli Bey, DP İstanbul İl Başkanı Kenan Öner ile onun demecini yayımlayan Yeni Sabah gazetesi sahibi ve yazı işleri müdürü Cemalettin Saraçoğlu haklarında Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açtı.
Bunun hemen ardından, Öner de Yücel hakkında karşı dava açtı.
Oldukça tartışma ve siyasal çalkantı yaratan bu davada Kenan Öner konuyu komünistlik üzerinden Nâzım Hikmet ve Sabahattin Ali’ye kadar uzatıyor kamuoyunu etkilemeye çalışıyordu.
Bu olaylar, II. Dünya Harbi’nden hemen sonra, Sovyet Rusya Türkiye’den taleplerde bulunduğu zaman diliminde yaşanmıştı. O şartlarda Türkiye ABD ile yakınlaşarak “Atlantik Sisteme” dahil olmak üzereydi ve sağcılık yükselişteydi. En ufak ilerici bir hareket ‘komünistlik damgası’ yiyordu.
Bu şartlarda İsmet İnönü kendisinin de çok önemsediği Köy Enstitüleri’ne ve Millî Eğitim Bakanı Yücel’e ve Genel Müdür Tonguç’a sahip çıkmadı.
Sonuçta davayı Hasan Âli kazandı ama çok yıprandı ve hırpalandı.
Şüphesiz ki yol arkadaşları tarafından yarı yolda bırakılmaya da çok içerledi ve namuslu pek çok adamın başına geldiği gibi, siyasetten koptu...
***
Hasan Âli Yücel, siyaseti bıraktıktan sonra İstanbul’a yerleşti ve 1956 yılında İş Bankası Kültür Yayınları’nı yönetme görevini üstlendi. 1959-60 yılları arasında Tahran Üniversitesi’nin davetiyle İran’da bulundu.
27 Mayıs’tan sonra oluşturulan Kurucu Meclis’e girdi ve Millî Eğitim Planlaması Komisyonu’nda görev aldı.
Misafir olarak kalmakta olduğu arkadaşı Prof. Dr. Tevfik Sağlam’ın İstanbul’daki evinde 26 Şubat 1961’de oldukça erken ve genç sayılabilecek 64 yaşında hayata veda etti…
***
Hasan Âli Yücel, çok yönlü bir aydın ve sanatçıydı. Yüksek bir kültür seviyesine sahip dünya çapında bir entelektüeldi. Şair, yazar, güfte yazarı, bestekâr, edebiyat ve eğitim tarihçisiydi.
Kendi ifadeleriyle: “Yenikapı Mevlevîhanesi’nde edinmiş olduğu tasavvuf terbiyesinin “kalb-i selimi”ni süslediğini, bulunduğu bu çevrede “zevk-i selim”inin ilk kıvılcımlarını kazandığını” söylemiştir.
Mevlevî kültürünün bütün hayatı boyunca üzerinde etkili olduğu ve sanatçı yönünü beslediği ortadadır.
Hasan Âli Bey'in güftelerini yazdığı Türk Müziği eserlerine bazı örnekler:
“Gözlerinden içti gönlüm neş’eyi”, “Hicran gibi âlemde elim derd-i ser olmaz“, “Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz“, “Bitmesin dildeki elem, gözdeki nem”, “Dıştan viran bağlıyım“, “Düşme gör sevda bela gözlerdedir”, “Hem aşkım hem ümidin hem de neş'emsin”, “Leyla bu şarkıyı dinle“, “Aşkın beni sermest ediyorken keder olmaz”...
Bu güfteler pek çok değişik makamda Sadettin Kaynak, Refik Fersan, Necil Kâzım Akses, Şükrü Şenozan ve Fahri Kopuz gibi Türk müziğinin üstatları tarafından bestelenmiştir.
“Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz” adlı güftesini Sûz-i Nak makamında kendisi bestelemiştir.
***
Çok değerli ve üstün vasıflara sahip “devlet, eğitim ve kültür adamı” olan Hasan Âli Yücel, büyük şair Can Yücel’in de babasıdır.
Can Yücel bence bir evlâdın babasına olan sevgi ve hasretini anlatan en iyi şiirlerden birini; hatta en iyisini babası için yazmıştır.
Ne mutlu o babaya, böyle bir evlâda sahip olduğu ve onu yetiştirdiği için...
Ve...
Ne mutlu o evlâda ki böyle değerli bir babayı sonsuz bir sevgiyle sevdiği için...
“HAYATTA BEN EN ÇOK BABAMI SEVDİM
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla ha düştü, ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.
Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi gidici hep hepp acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti.
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40’ı geçerse ateş çağrırlar İstanbul’a,
Bi helâlleşmek ister elbet diğ’mi oğluyla
Tifoyken başardım bu aşk oynunu
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, can evim.
Hayatta ben en çok babamı sevdim.”
***
Cumhuriyet aydınlanmasının “büyük adamlarından”, Türk eğitimine eşsiz katkılarda bulunan, Türk insanının kültür dünyasını paha biçilmez ölçüde zenginleştiren, “efsane Millî Eğitim Bakanı” Hasan Âli Yücel’i büyük bir sevgi ve saygı ile anıyor; şerefli, onurlu, saygın hatırası önünde tazimle eğiliyorum.
Yorumlar
Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın