Millî Mücadele ile İstiklâl Harbi kahramanları ve Cumhuriyet’in kurucu büyükleri (5)

 



Kâzım Karabekir Paşa

 

Mustafa Kemal Paşa, Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Bey (Paşa), Rauf Bey. 
Millî Mücadele’nin “İlk Beşi…”

Bu kişilerin daha sonra yolları ayrılmış olsa bile vatanın kurtarılmasında büyük emekleri vardır. “Cumhuriyet’in ilanında” diyemiyorum çünkü bazıları açık, bazıları da örtülü olarak saltanatı savunmuşlardır.

Bu yapacağım öznel bir tespittir ve sadece beni bağlar: Kanaatime göre bu beşli içinde Mustafa Kemal Paşa’dan sonra en değerli olanı Kâzım Karabekir Paşa’dır. 
Bu kıymetli asker ve aydını; üstün askerî yetenek ve başarıları, entelektüel birikimi ve liderlik kapasitesi açılarından diğerlerinden daha üstün görüyorum.

Ayrıca bu değerli Paşa’nın birazdan anlatacağım tavrı olmasaydı eğer, Millî Mücadele daha başlamadan biterdi.

***

Kâzım Karabekir, 1882’de İstanbul’da doğmuştur. Erkânıharp Mektebi’nden 1905 yılında Erkânıharp Yüzbaşısı olarak mezun olduktan sonra ordu saflarında yerini almıştır.

Kuşağının tüm subayları gibi neredeyse tüm ömrü cephelerde ve savaşarak geçmiştir. 31 Mart’ta Hareket Ordusu’nun erkânıharp heyetinde görev yaptıktan sonra, Balkan Harbi, I. Dünya Harbi ve İstiklâl Harbi’ne katılmıştır.

***

Kâzım Karabekir, Çanakkale Harbi’nde askerlik değerini göstererek büyük yararlılıklar gösterdi. 14. Fırka Kumandanı olarak, kuvvetlerinden çok üstün olan İtilaf Devletleri kuvvetlerine karşı üç buçuk ay çok başarılı muharebeler verdi. Düşman kuvvetleri tüm asker sayısı ve silah üstünlüğüne rağmen ilerleyemedi. 
Bu başarılar ona; “rütbe kıdem zammı”, madalya ve “Alçıtepe Kahramanı” unvanlarını kazandırdı.

Bu görevinden sonra, 1. Ordu Erkânıharp Reisi olarak görevlendirildi. Bilahare 6. Ordu Erkânıharp Reisi göreviyle Irak Cephesi’ne gönderildi.

2. Kolordu Kumandanı olarak Kafkasya Cephesi‘ne gönderildikten sonra 15. Kolordu Kumandanı olarak Erzurum’a tayin edildi.

Üstlendiği bu son görevde Millî Mücadele’ye büyük hizmetlerde bulunacaktı...

***

Mustafa Kemal Paşa, 3. (9.) Ordu Müfettişi göreviyle 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya geçtiğinde en çok güvendiği askerî kuvvet Kâzım Karabekir Paşa’nın kumandanı olduğu Erzurum'daki 15. Kolordu ve Ali Fuat Paşa’nın kumandanı olduğu Ankara’da bulunan 20. Kolordu’ydu. 
Zaten Mondros’tan sonra ordu terhis edildiğinden elde başka kuvvet de yoktu.

Mustafa Kemal Paşa’nın Millî Mücadele’yi başlatan çalışmaları padişahın onu ısrarla İstanbul’a çağırması sonucunu doğurmuştu. Bunun üzerine askerlikten istifa etmişti. Artık resmî bir görevi ve unvanı olmadığından çalışmalarını bir “sivil” gibi yürütmesi gerekliliği ortaya çıkmıştı.

Bu durumda da her ikisi de yakın arkadaşı olsalar bile Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Paşa’ların tavrını kestiremiyordu. Eğer bir sivilden emir almayacaklarını söylerlerse her şey daha başlamadan biterdi.

***

Olaylar bu şekilde gelişirken Karabekir Paşa’ya İstanbul’dan bir telgraf emri geldi. Derhal Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklayarak İstanbul’a yollaması isteniyordu. 
Bu ortam içerisinde Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey görüşmek için Kâzım Karabekir Paşa’yı bekliyorlardı.

Yaver Cevat Abbas telâşla bekledikleri odaya gelerek, Karabekir Paşa’nın bir süvari takımı ile birlikte geldiğini söyledi. 
Mustafa Kemal Paşa, gergin yüz ifadesi ile ayağa kalkarak beklemeye başladı. Tutuklanma ihtimali olduğunun farkındaydı.

Karabekir Paşa sert asker adımlarıyla odaya girdi ve asker selamı vererek “Paşam ben ve Kolordum emrinizdeyim“ dedi. 
Tarihin değiştiği kırılma anıydı...

Her iki Paşa da duygu yoğunluğu içerisinde gözleri dolu bir hâlde birbirlerine sarıldılar.

Millî Mücadele ve Türk İstiklâl Harbi artık geriye dönülmez bir şekilde başlamıştı...

***

Karabekir Paşa, o andan sonra toplanmasına karar verilen Erzurum Kongresi’nin başarılı olması için büyük gayret gösterdi. 
Kongre’nin başarıyla toplanmasının ardından dikkatini doğuda kaybedilen toprakların geri alınmasına verdi. Ardahan, Artvin, Kars, Sarıkamış 93 Harbi’nde (1877-78) Ruslar tarafından alınmıştı. 
Kolordusuyla Eylül 1920’de tüm bu toprakları tekrar vatana kattı.

TBMM temsilcisi olarak önce Gümrü ve sonra da Kars Antlaşmalarını imzalayarak doğu sınırlarını Misak-ı Millî’ye uygun olarak çizmiş oldu.

Doğu Cephesi’nde favkalade başarılar kazanmasının yanında, kolordusuyla orada güven unsuruydu. Eğer Kâzım Karabekir’in bu çalışma ve başarıları olmasa Millî Mücadele çok daha da zorlaşırdı.

Kâzım Karabekir sayesinde Mustafa Kemal Paşa, Şark (Doğu) Cephesi konusunda müsterih olarak tüm dikkatini Garp (Batı) Cephesi’nde vatanın kurtarılmasına verebilmişti.

***

Kâzım Karabekir Paşa, Ekim 1922’de Ankara’ya gelerek 1. ardından da 2. Meclis’te milletvekili olarak yer aldı. Milletvekilliği görevi devam ederken aynı zamanda 1. Ordu Müfettişiliği görevi de üzerindeydi.

Tüm asker milletvekillerinden siyaseti ya da askerliği seçmeleri istendiği zaman, Ekim 1924 yılında askerlikten istifa ederek tamamen siyasi çalışmalara döndü.

Askerlikten istifa etmesinden önce, ısrarla Erkânıharbiye-i Umumiye Reisliği (Genelkurmay Başkanı) görevini istemiş, Mustafa Kemal Paşa onun yerine Fevzi Paşa’yı tercih etmişti.

***

Şimdi biraz geriye, 1921’in başlarına dönelim. Bu tarihten itibaren, Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yla fikir ayrılıklarına düşmeye başladı. Onun beklentisi Mustafa Kemal, Garp Cephesi ile ilgilenirken, Şark Cephesi ile de kendisi ilgilenecekti. Fiili durumda zaten Karabekir Şark Cephesi Kumandanı’ydı. Fakat Mustafa Kemal tüm askerî kuvvetlerin kumandanıydı.

Bu beklentiden Karabekir’in “gücün” tamamen Mustafa Kemal’de olmamasını ve “ikili ve eşit yekilere sahip” bir sistem arzu ettiği sonucuna varmak yanlış olmayacaktır.

1 Kasım 1922’den itibaren özellikle saltanatın kaldırılması, Cumhuriyet’in ilanı ve hilafetin kaldırılması konularında kendisine danışılmadığı gerekçesiyle Mustafa Kemal Paşa’yla yavaş yavaş arasına mesafe girdi.

Esasında Kâzım Karabekir Paşa, Rauf Bey ve Refet Paşa’nın aksine, saltanat ve hilafetin kaldırılmasına taraftardı. Fakat Mustafa Kemal Paşa’nın saltanatı üstleneceği endişesi taşıyordu.    
Bununla birlikte, hilafetin kaldırılmasını erken buluyordu. Hilafetin evvela Osmanlı soyundan bir kişiye verilmesi gerektiğini, ileri bir tarihte de kaldırılmasını savunuyordu.

Az evvel açıkladığım gerekçeyle saltanatın kaldırılmasından rahatsızlık duyan Kâzım Karabekir Paşa, bu defa da Mustafa Kemal Paşa’nın hilafeti üstlenmek istediği vehmine kapılmıştı. 
Oysa ki Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktıktan çok kısa bir süre sonra Mazhar Müfit Bey’le aralarında şu konuşma geçmişti. Aynen naklediyorum: 

(Mazhar Müfit Bey’in hatıra defterinin 20 Temmuz 1919 tarihli notlarından alınmıştır. Bu notlar 5 Nisan 1934 tarihinde Mazhar Müfit Bey tarafından Mahmut Esat (Bozkurt) Bey’e gönderilmiştir.)

“(...) Paşam, muvaffak olacağınıza inanıyorum...Arkadaşlarım da bu inan ve imanı muhafaza ediyorlar. 

(...) Fakat muvaffakiyet takdirinde, ki bundan şüphem yok, hükümet şekli ne olacak?

(...) Muhakkak ki mevcut şekli hükümet bu memleketin refah, saadet ve terakkisine kâfi gelmeyecektir. Başka bir hükümet şekli arayıp bulmamız lazım geldiği kanaatindeyim.

Paşa, gülerek ve fakat kati ifadesini vererek:

Açıkça söyleyeyim: Şekli hükümet, zamanı gelince Cumhuriyet olacaktır.”* 

***

Hatırlamak lazımdır ki o günlerde bırakınız  Cumhuriyet’ten bahsetmeyi, Atatürk’ün en yakınları dahi saltanatı ve hilafeti kurtarmak derdindeydi!   
Yani saltanatın kaldırılmasından yaklaşık 3,5 ve hilafetin lağvedilmesinden 5 sene önce bu sözleri söyleyen Mustafa Kemal mi saltanat ve hilafet isteyecekti!

***

İki Paşa’nın aralarında önemli bir kırılma daha yaşanmıştır: Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa Reisicumhur seçildikten sonra kendisini kutlama ziyaretine gittiğinde bu görevin geçici olması gerektiğini söylemiştir. 

Gerekçesi de ilginçtir: İstiklâl Harbi’ni zaferle sonuçlandırarak vatanı kurtaran Mustafa Kemal Paşa, Reisicumhur “yapılarak” manevi olarak hak ettiği mertebeye ulaşmıştır. Bu sebeple bir müddet sonra istifa etmeli ve halk yeni Reisicumhuru seçmelidir!

***

Karabekir Paşa, yaşanan tüm bu olayların sonucunda, Kasım 1924’te CHF’den istifa etti. Aynı ay içerisinde muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na (TCF) katıldı ve Umumi Reis (Genel Başkan) olarak seçildi.

***

Şahsi kanaatim, Karabekir Paşa liderlik ruhu taşıdığından ve muhtemelen yüksek görevler beklediği için Mustafa Kemal Paşa’yla ters düştüğüdür. (Erkânıharbiye-i Umumiye Reisliği görevini uzun süre ısrarla istemiştir.) 
Ayrıca Şark Cephesi Kumandanlığı’ndan alınarak 1. Ordu Kumandanlığı’na tayin edilmesine de kırılmış ve hazmedememiştir.

Yani mesele saltanat ve hilafetin kaldırılmasına karşı olması değil, bunun kendisine danışılmamasıydı.  
Çünkü bir Cumhuriyetçi olarak her ikisinin de lağvedilmesinden yanaydı. 

Tüm bunları ışığında Mustafa Kemal Paşa ve Kâzım Karabekir Paşa’nın aralarındaki anlaşmazlığın ideolojik değil sadece kişisel ve bazı uygulamalarda yöntem farklılığı olduğu sonucu çıkmaktadır.

(Az evvel yazdım: Bu dönemde “İlk Beş”in dördünün de Mustafa Kemal Paşa'yla arası soğumaya başlamıştı. Lozan’dan ve Cumhuriyet’in ilanından sonra bu kişilerin hiçbiri de Başbakanlık ya da Bakanlık görevlerine getirilmedi. İktidardan bu şekilde uzak kalmaları bu nevi anlaşmazlıklarla birleşince, kopuş da kaçınılmaz oldu.)

***

TCF, Şeyh Sait İsyanı’nda rolü olduğu gerekçesiyle Takrir-i Sükûn Kanunu uyarınca kapatıldı. Karabekir Paşa, artık yönetimle iyice ters düşmüştü ve kendisinden kuşku duyuluyordu.

Daha bu olaylar yatışmadan Haziran 1926 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’ya düzenlenen “İzmir Suikastı”na karıştığı iddiasıyla tutuklandı ve idamla yargılandı. Suçsuz olduğu bu davadan beraat etti.

İsmet Paşa, Karabekir Paşa’yı kurtarmak için çok büyük mücadele verdi. Dönemin muktedir İstiklâl Mahkemesi Başkanı Kel Ali’yle (Çetinkaya) çok ciddi bir çatışma içine girdi. 
Hatta Başvekil İsmet Paşa bu konuda çabalarken, Kel Ali’nin onu da hapse attıracağını söyleyecek kadar ileri gittiği bilinmektedir. Bu sebeple İsmet Paşa’nın Ali Çetinkaya’yı hiç affetmediği rivayet edilir. 
Konuya Mustafa Kemal Paşa müdahil olmuş ve İsmet Paşa’yı yatıştırmıştır.

***

Kâzım Karabekir, tüm bu olaylar yaşandıktan sonra siyasetten tamamen uzaklaşarak bir nevi inzivaya çekildi. 

Atatürk’ün ölümünden sonra 1939 senesinde siyasete milletvekili olarak döndü. Sonraki seçimleri de kazanarak 1946 yılında TBMM Başkanı seçildi. Bu görevi devam ederken geçirdiği kalp krizi ile 1948’de hayata veda etti.

***

Kâzım Karabekir’in askeri ve siyaset adamı olmak dışında Erzurum’a ve doğu vilayetlerine yaptığı çok önemli bir hizmeti daha vardır. 
Erzurum ve genel manada doğuda bulunan öksüz-yetim çocuklarla ilgili yaptığı fedakâr çalışmalar evrensel anlamda çok büyük bir insanlık hizmetidir.

Sayıları binlerle ifade edilen çocukları bir araya getirerek onların eğitim almasını sağlamıştır. Çocuklara sinema, şimendifer, buhar makinesi tamiri, askerlik, müzik, sıhhiyecilik, spor ve daha birçok konuda eğitimler verilmiştir. Böylece bu çocuklar hem meslek sahibi olmuşlar hem de bilgili, kültürlü ve aydın bireyler olarak hayata hazırlanmışlardır. 
Bu konudaki yüceliği de din ve milliyet farkı gözetmeden tüm çocukları bu imkânlardan faydalandırmasıdır.

Karabekir Paşa, bu çocuklardan bir bölümünü Ankara’ya götürerek Mustafa Kemal Paşa’ya takdim etmiş ve onun büyük beğeni ve takdirleriyle karşılaşmıştır. Mustafa Kemal Paşa bu konuda her türlü desteği sağlamıştır.

Kâzım Karabekir Paşa Kasım 1921 tarihinde “Çocukları Himaye Cemiyeti” de kurmuştur. Ayrıca kurduğu sanayi mektepleri bugünün meslek liselerinin nüvesidir. 
Yaklaşık 6.000 çocuğa bu eğitimler verilmiş ve “Gürbüz Çocuklar Ordusu” ismiyle anılmışlardır.

***

Çok sık yaptığım bir şey var: Eğer ki bir kişi herhangi bir alanda çok çok önemli ve paha biçilmez değerde bir hizmette bulunmuşsa ya da bu nevi bir iş yapmışsa, o yaptığının bütün kariyerine yeteceğini söylüyorum.

Kâzım Karabekir Paşa için de şunu söylemek isterim: Eğer ki bütün hayatında başka hiçbir hizmet yapmamış olsa bile Mustafa Kemal’e emrinde olduğunu bildiren o mert, asil ve âlicenap davranışı, bütün bir hayatına yetecek bir şan, şeref ve iftihar vesilesidir.

***

Bir son anekdot aktarmak isterim: Bu yaşananların üzerinden yıllar geçecek ve ölüm döşeğindeki Atatürk’ün Kâzım Karabekir Paşa’yla görüşmek istediği haberi gelecektir. 
Karabekir’e “Gidecek misiniz” diye sorulduğunda verdiği cevap büyük bir adam olduğunun yeni bir ispatıdır:

“O, Mustafa Kemal. Çağırınca gidilir. O benim en iyi arkadaşım.”

***

Değerli okurlar, Atatürk’e olan bağlılığım ortadadır. Maalesef 1921’den sonraki süreçte Atatürk ve Kâzım Karabekir'in araları açılmıştır. Bu durum katiyen Karabekir Paşa’yı sevmemem ya da ona mesafeli durmam anlamına gelmez.

Bu her iki büyük adama da ayrı ayrı derin bir saygı duyuyorum. Ülkemiz, vatanımız ve devletimiz için yaptıklarını büyük bir şükranla anıyorum.

Kâzım Karabekir Paşa, hem asker hem aydın hem de insan olarak fevkalade değerli ve üstün hasletlere sahip bir kişiydi. Vatana büyük hizmetleri olmuştur.

***

Kâzım Karabekir Paşa’nın saygın hatırası önünde tazimle eğiliyorum.

 

Uğur Mumcu, Kâzım Karabekir Anlatıyor, S. 169, Tekin Yayınevi, 11. Basım, 1994, İstanbul.

 

 

  • Mehmet S. Nane

  • 27 Aralık 2021

Sayfayı Paylaş

Yorumlar

Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın

leaf-right
leaf-right