Kime sanatçı denir?
Okuyacağınız bu makaleyi Sezen Aksu ile ilgili yazdığım yazının devamı olarak görebilirsiniz.
***
Lise edebiyat derslerimizde eski edebiyat ekollerini irdelerken şu konuyu da tartışırdık: Sanat sanat için midir, sanat toplum için midir?
Geldiğim yaştaki görüşüm artık çok nettir: Sanat toplum içindir ve kökleri mensup olunan halka ve toprağa bağlı olmalıdır. Derin tarihsel kültüre ve geleneklere dayanmayan, toplumdan beslenmeyen sanatın içi koftur, altı boştur.
***
Madem ki sanat halk için ve ona dayanarak yapılıyor dedik, sanatı üreten sanatçı için de aynı kural geçerlidir. Halktan beslenmeyen, halkın kültürüne, tarihine, geleneklerine, köklerine dayanmayan hiçbir sanat eseri ya da sanatçı kalıcı olamamıştır. Dünyada bunun örneğini göremezsiniz.
***
Bir önceki yazıda Sezen Aksu konusunda değerlendirme yapmıştım.
Bugün de, Türk milletinden bugüne kadar büyük sevgi görmelerine rağmen, benzer hataları yaparak toplumla ters düşen 3 isimden ve ilaveten bir başka isimden bahsedeceğim.
Geniş hayran kitlesine sahip olan Orhan Gencebay ve Kadir İnanır “akil adam” olmayı kabul ederek, doğrudan siyasi bir propagandanın parçası olarak büyük hata yapmışlardır.
Açılım denilen “şeyin” bin yıldır öz kardeş olan Türk ve Kürtler arasına nifak sokmaya sebep olacağını ve buna payanda olamayacaklarını söyleme dirayeti gösterememişlerdir.
Halkın çok büyük çoğunluğunun karşı olduğu bu “projede” yer alarak halkı kırmışlardır.
Türk milletinin “Susuz Yaz”dan itibaren 60 senedir başına taç ettiği Hülya Koçyiğit’in durumu da en az bu kadar tatsızdır.
Önceki aylarda medyadan damadının akçeli işleri için AKP iktidarından taleplerde bulunduğunu öğrendik. Takip edebildiğim kadarıyla Koçyiğit’ten bir yalanlama da gelmedi.
Sormak isterim: Türk sinemasının “4 yoncası”ndan biri olan Hülya Koçyiğit’e böyle davranmak hiç yakıştı mı? Değdi mi?
Siyasi iktidarla bu nevi bir ilişki tesis ederek o da halkı kırmıştır.
***
İlave bir kişi daha olduğunu söylemiştim, o da Orhan Pamuk.
Hani Nobel ödülünü almadan evvel, “Türkler 30 bin Kürt’ü ve 1 milyon Ermeni’yi katletti“ diyen romancı. Bu sözlerinin Nobel’i almasına çok yardımcı olduğu söylenen kişi!
İnsan halkına bu kadar mı ters düşer…
Tarihi gerçekleri saptıran böylesine bir yalan ve iftira hangi vicdan körlüğüyle söylenebilir…
Siz bakmayın çok değer verdiğimiz sanatçımız Fazıl Say’ın geçtiğimiz hafta Pamuk’u ziyaret etmesine ve ona güzellemeler yapmasına… Tarih Orhan Pamuk’u hak ettiği biçimde zaten kaydetti!
Umarım Say da bizi hayal kırıklığına uğratmaz.
***
Sanılmasın ki bu yaşananlar, söylenenler zaman geçtikçe unutulur. Katiyen…
Hafıza, arşiv ve tarih varken unutmak ne mümkün… İnsan hafızası unutsa, “yazı“ unutturmaz…
***
Sanatçının sınırsız özgürlüğü olmalıdır. Gerçek ve duyarlı sanatçı bu özgürlüğü nasıl kullanacağını zaten bilir. Duruşuyla kendini küçültmez, alçaltmaz…
“Sanatçı tavrı” denilen de daima doğrudan yana olmak değil midir?
Sanatçı, ülkesinin yönetimine ya da hâkim ideolojiye muhalif olabilir. Eleştirilerde bulunabilir. Yeri geldiğinde bunu yapmak hem hakkı hem görevidir.
Bu muhaliflik ve eleştirel bakış, sanatçı olmanın doğasında vardır. Sanatçı kimsenin onay makamı değildir!
Sanatçının, iktidarı yani güçlüyü doğrulamak ya da olumlamak gibi bir görevi de katiyen yoktur!
Sanatçı, halkı da eleştirebilir. Çünkü sanatçı toplumun önünde giden kişi demektir. Toplumu, toplum yararına olacak biçimde yönlendirmesi çok doğaldır.
Fakat sanatçı özgürlüğü ona halka “yanlış” yapma hakkı vermez.
Sanatçının sorumluluğu kendisine, topluma ve nihayet de tarihedir.
Yorumlar
Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın