Kahraman kadınlarımız... (Millî Mücadele’de Türk kadını)


Türk kadınının tarih boyunca yapmış olduğu fedakârlıklar başlı başına bir kitap konusudur. 

Yaşamın kaynağının “ana” olması, evlâdını dünyaya getirmeden önce de, getirdikten sonra da her türlü zorluğu göğüslemesi, kadın için başlı başına bir adanmışlık öyküsüdür esasında.

***

Fedakâr ve türlü cefalara katlanan Türk kadını, Millî Mücadele ve İstiklâl Harbi’nde de vatanın kurtulması için elinden geleni yapmakla yetinmemiş, çok daha fazlasını yapmıştır.  
Ve nedense bu kahraman kadınların isimleri bilinmez ve anılmaz... 
Bundan da kötüsü, yeni nesillere öğretmek için hiçbir gayret de gösterilmez.

***

İstiklâl Harbi’ni 1919’dan, ya da birkaç yıl sonrasından başlatmak büyük bir hatadır. O zaman diliminde yaşayanlar, Trablusgarp Harbi’nin başladığı 1911 yılından, zaferin kazanıldığı 30 Ağustos 1922’ye kadar ömürlerinin aralıksız 11 senesini harp meydanlarında tüketmiştir.

Oğlu, eşi, kardeşi, babası harpte ölüme meydan okurken, aziz Türk kadını, aile ocağını ayakta tutmaya çabalamıştır. Ve bunu da başarmıştır.   
Bu şehirde de böyledir, köyde de...

Evinin erkekleri harpte şehit düşen kadın, çektiği geçim sıkıntısıyla da boğuşmuştur. Erkeği, Tarblusgarp’ta, Yemen çöllerinde, Balkan dağlarında, Galiçya’da, Romanya’da, Kafkasya’da, Irak’ta, Filistin’de, Kanal’da, Suriye’de, Sarıkamış’ta, Çanakkale’de toprağa düşen Türk kadını son büyük boğazlaşmaya hem manen hem de maddeten çökmüş vaziyette girmiştir...

Fakat bu son harp artık istiklâl içindi. Ölmek ya da kalmaktı... En son harpti... 
Türk kadını; kendisine de, erkeğine de, vatanına da “tükenmiş, bitmiş” denildiği o günlerde ölüm-kalım mücadelesine tereddütsüz atıldı.  
Vatana verecek bir tek canı kalmıştı.  
Onu da bağışlamak için silaha sarıldı, cepheye koştu.

Kimi düşmanla birebir vuruştu, kimi hastanelerde hemşirelik yaparak şifa dağıttı, kimi askerin cephane ve iaşesini temin için üretimde çalıştı, kimi kağnı kollarıyla askerin ihtiyaçlarını cepheye taşıdı, kimi de halkı uyandırmak ve mücadeleye dâhil etmek için mitingler, gösteriler yaparak toplumu aydınlattı ve halkı teşkilâtlandırdı...

***

Hemen herkesin bildiği ve kadınların fedakârlıklarını çok çarpıcı biçimde gösteren ‘yaşanmış’ bir olayı hatırlatmak istiyorum.

İstiklâl Harbi’nde sırtında çocuğu bağlı olan bir kadın kağnı arabası ile cephane taşımaktadır. Çocuğun üzerinde soğuktan korunması için bir örtü vardır. Yağış başlar. Kadın örtüyü çocuğun sırtından çekerek ıslanmasın diye cephanenin üzerine örter.  
Normalde hiçbir kuvvet, hiçbir anaya böyle bir şey yaptıramazdı. Fakat vatanın kurtulması o kadar kutsal ve öncelikliydi ki o aziz, o mübarek kadın, canından aziz bildiği evlâdını bile ikinci plana atabiliyordu...

***

Türk kadını Millî Mücadele’de ve İstiklâl Harbi’nde destanlar yazdı.  
Vatanın kurtuluşunda mutlak pay sahibi oldu. 

Türk Devleti hem harp devam ederken hem de zaferle sonuçlandıktan sonra bu kadınları erkeklere uygulandığı şekilde taltif etmiştir.

Harp devam ederken Bolu’da yayınlanan Türkoğlu gazetesi 30 Ekim 1921 tarihli sayısında şu haberi vermişti: 

“Eskişehir harbinde başından sonuna kadar ve kendi vasıtaları ile vazife gören 12 Türk kadınına madalya verilmiştir. İsimleri şunlardır:

Ali kızı Alime, Besim kızı Şükriye, Hacı Osman kızı Fatma, Musa kızı Ayşe, Mehmet Ali kızı Hafize, Karabektaşkızı Fatma, Mehmet kızı Ümmühan, Hacı Mustafa kızı Fatma, Veli Onbaşı kızı Ayşe, Molla İbrahim kızı Fatma, Ali kızı Ayşe, Molla Hasan kızı Fatma.”

***

Köylerde yaşayan kadınların kimisi cephede fiili olarak savaşmış, kimisi de geri hizmette çok büyük işler yapmıştır. İaşe kollarında hem orduyu beslemiş hem cephanesiz bırakmamıştır.

Şehirlerde kurtuluş için çalışan kahraman kadınlarımız aynı zamanda pek çok vilayette büyük mitingler düzenleyerek halka hitap etmişlerdir. Birkaç cümleyle de olsa bu kadınlarımızı hem hatırlatmak hem de anmak isterim.

14-15 Mayıs gecesi Redd-i İlhak Cemiyeti’nin çağrısı üzerine içlerinde kadınların da bulunduğu İzmirliler Maşatlık meydanında İzmir’in işgalini protesto etmek için miting yaptılar. Bu mitingler dalga dalga yurdun her tarafına yayıldı.

16 Mayıs 1919 tarihinde Denizli, Kastamonu, Tavas, Bayramiç ve Seydişehir’de; 17 Mayıs’ta Giresun, Trabzon, Zonguldak, Edremit ve Denizli’nin Çal kazasında; 18 Mayıs’ta İstanbul Darülfünunu konferans salonunda, Bursa’da Erzurum’da ve İzmit’te mitingler yapıldı.

19 Mayıs 1919 tarihinde İstanbul Fatih belediyesinin önünde kadınlı-erkekli büyük bir miting yapıldı. Bu mitingde Halide Edip ve Meliha Hanımlar halkta heyecan uyandıran birer konuşmayla halka seslendiler.

20 Mayıs 1919 tarihinde Üsküdar Doğancılar’da yapılan mitingde erkek hatiplerin yanı sıra Sabahat ve Naciye Hanımlar da konuştular. 
Naciye Hanım’ın şu sözleri büyük bir heyecan ve dalgalanma yarattı:

“İzmir mülkümüz tarih hayatından coğrafyasından silinemez. Çünkü onda asırlarca yaşayan Türk hatıraları, Türk âbideleri, tamamiyle Türk zeybekleri, anaları var. 
Ona sahip olmak isteyenler bu canlı âbideyi hâkimiyetleri altında yaşatamazlar.”

22 Mayıs 1919’da Kadıköy belediye dairesi önündeki kalabalık mitingde kadın hatipler Halide Edip ve Münevver Saime Hanımlar da konuşma yaptı. 
Mitingten sonra işgal kuvvetleri tarafından tutuklanan Saime Hanım bir yolunu bularak kaçtı ve cepheye giderek savaştı.

23 Mayıs 1919 tarihinde Sultanahmet Meydanı’nda 100 bin kişiden fazla bir halk topluluğu mitingde buluştu. Tarihe geçen bu mitingde Halide Edip Hanım unutulmaz bir konuşma yaptı. 
Elliden fazla cemiyetin, siyasi partilerin ve bütün okulların katıldığı bu mitingde hitabet kürsüsüne ve bayrakların üzerine siyah örtüler asılarak ve millî matemimiz vurgulandı. “Türk hürdür esiri olamaz” ve “Hak isteriz” afişleri açıldı. 
İşgal kuvvetlerinin iki uçağı mitingi sonuna kadar takip etti.

27 Mayıs 1919’da Edirne’de Sultan Selim Camii avlusunda büyük bir miting düzenlendi.

29 Mayıs 1919’da Ankara Hükümet Meydanı’nda da heyecanlı bir miting tertip edildi.

Yine 29 Mayıs‘ta Kırşehir, Alanya ve Konya’nın Çumra kazasının küçük köylerinde de toplantılar yapıldı.

30 Mayıs 1919’da Sultanahmet’te ikinci bir miting yapıldı ve zamanın şöhretli hatiplerinden Şükûfe Nihal Hanım halka şu sözlerle hitap etti:

“Ey sevgili İstanbul, güzel Vatanım: Toprağım; seni kaybetmek korkusunun ruhuma yaptığı derin zehirnâk acıyı bilmem bununla kaçıncı defadır duyuyorum. 
Ve pek feci ıstırap içinde son ve ilahi bir ümitle Allah’a yalvarıyorum ki, bu elemler artık senin için duyduğum acıların en sonuncusu fakat sana ebedi malikiyetimizin ilk müjdecisi olsun. 
Muazzez memleket! Sen uzaktan uzağa duyulan güzelliğin, şiirin letâfetinle seni hiç görmeyen bu çocuk kalbi üzerinde ne füsunkâr bir tesir bırakmıştın.

(...) Ufuklarının arkasında beni senden ayırmak için muzlim, korkunç pençelerin uzandığını hiç bilmiyordum. Saadet ne kadar sürdü? 
Pek, pek az... 
İşte, senelerden beri seni kaybetmek tehlikeleri karşısında kaçıncı defadır ki çırpınıyorum, titriyorum. Ben şimdi kutsî harabelerde yalnız mersiyelerine ağlayan ateşli gözyaşlarımla matemlerimi kaydediyorum.

(...) Biz bu belalara, felaketlere niçin düştük biliyor musunuz?  
Sustuk da ondan. 
Haksızlıklara, zulme karşı isyan etmedik; sükût ettik. Tecavüzlere sesimizi çıkarmadık. Eğer bir seçme hakkına sahip olsaydık ve milletin sinesinden doğacak millî bir Meclisimiz ve bu itimadı kazanmış bir kabinemiz olsaydı biz bu günleri görmezdik.”

Konuşma halkta büyük bir coşku yarattı. Meydandakiler hem alkışlıyor hem ağlıyordu…

30 Mayıs 1919 tarihinden sonra işgal kuvvetleri tarafından İstanbul’da miting yapılması yasaklandı. Mitingleri düzenleyenler buna karşı çare olarak, mektup ve kartpostallarla protestolar yapılması için girişimlere ve çalışmalara girişti.

İrade-i Milliye gazetesi 8 Kasım 1919 günü 15 numaralı nüshasında şu haberi verdi:

“Sivas Hanımları 5 Kasım 1919 Cuma günü Numune Kız Mektebi’nde toplanarak memleketin bütünlüğünü ve istiklâlini müdafaa uğrunda bütün Anadolu’nun birliği için çalışmak üzere bir Cemiyet kurmuşlardır. 
İstanbul hükümeti ve İtilaf Devletleri temsilcilerine çektikleri telgraflarla vatanlarının uğradığı tehlikeyi protesto etmişlerdir...”

Tüm Türkiye’de teşkilâtlanmak üzere yola çıkan Cemiyetin merkezi Sivas’tı ve 11 maddelik yönetmeliği broşür halinde basılarak dağıtılmıştı. 
Cemiyet kurulduktan sonra yapılan ilk toplantıda Cemiyet Reisi Melek Reşit Hanım hazır bulunanlara bir konuşmayla seslendi. 
Şefika Kâmil Hanım da mesul sekreter olarak görev üstlendi.

Cemiyet kısa sürede Anadolu’da şubelerini açmaya başladı. Amasya’da Asiye Remzi, Kayseri’de Seyide, Niğde’de Feride, Erzincan’da Ayşe, Burdur’da Fitnat, Pınarhisar’da Refia, Kangal’da Ulviye, Kastamonu'da Saime Hanımlar Cemiyet şubelerine kurdular.

Kangal’da Kaymakam Ömer Fuat Bey’in validesi olan Cemiyet Reisi Ulviye Hanım idare heyetini teşkil etti.
Elife, Necibe, Hesna, Feride, Kamer, Şaziye, Mürşide, Firdevs, Feride, Nazife, Fatma Emine Hanımlar idare heyetinde çalışmalara hemen başladılar.

Aynı şekilde Burdur’da da Reis Fitnat Hanım’ın yanı sıra Fatma, Zekiye, Hayati, Şaziye Esma, Zehra, Rana, Naile, Servet, Azime, Tuti, Ayşe Hanımlar ile Erkânıharp Miralayı İsmail Hakkı Bey’in zevcesi Madam Marta üye, diğer Fitnat Hanım da ikinci reis olarak idare heyetinde çalışmaya başladılar.

10 Aralık 1919 - 15 Ocak 1920 tarihlerinde Müdafa-i Hukuk Kadınlar Cemiyeti Kastamonu’da iki defa miting düzenlendi. 
15 Ocak tarihli mitingden sonra İngiltere ile İtalya kraliçelerine ve Amerika ile Fransa cumhurbaşkanlarının eşlerine protesto telgrafları gönderildi.

İstanbul’da mitinglerin yasaklanmasından sonra ilk miting 13 Ocak 1920’de Sultanahmet Meydanı’nda yapıldı ve Muallimler Cemiyeti Reisi Nakiye Hanım halka hitap etti.

16 Ocak 1920’de Konya’da Kevser Hanım başkanlığında toplanan kadınlar, Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’nin Konya şubesini kurdular. 
Yaptıkları ilk iş, İtilaf Devletlerine bir protesto yazısı göndermek olmuştur. Bu yazıyı 5000 kadın namına Kevser, Emine, Ferhunde Hanımlar ve diğer 21 kadın imzalamıştır.

***

Millî Mücadele’de erkeğiyle omuz omuza çalışan ve savaşan kadınlarımızdan sadece küçük bir bölümünü verebildim. 
Bu kahraman kadınlarımızı unutmayalım. İsimlerini, aziz ve mübarek hatıralarını yaşatalım...

***

Bu yazıyı, cephede ya da geri hizmette vatanın bağımsızlığı için canını ortaya koyan ve feda eden bu saygıdeğer kadınlarımızın şahsında, vefa ve şükran hislerimin naçiz bir tezahürü olarak tüm kadınlarımıza ithaf ediyorum.

***

Not: Bu yazıdan sonra okuyacağınız makalelerde bu muhteşem kadınlarımızdan fiili olarak cephede çarpışan; (Kara) Fatma Seher Hanım’ı, Halime Çavuş’u, (Gördesli) Makbule Hanım’ı, (Asker) Saime Münevver Hanım’ı, Şerife Bacı’yı, Satı Kadın’ı, Tayyar Rahmiye Hanım’ı ve İstanbul’da mücadele eden aydın kadınlara bir örnek olarak da Şükûfe Nihal Hanım’ı sizlere tanıtmaya çalışacağım.

Böylelikle yazı dizisi 8 makaleden oluşacak.

Anlatmaya çalışacağım sessiz ve gölgede kalan kahramanlar, fedakâr kadınlarımızın sadece küçük bir bölümüdür. 


 

 

 

 

  • Mehmet S. Nane

  • 14 Kasım 2022

Sayfayı Paylaş

Yorumlar

Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın

leaf-right
leaf-right