Heyecan ve hüsran
Değerli okurlar, bugün yazı günüm olmamasına rağmen çok çok önemli bulduğum bir konuda yazma zarureti hissettim.
Doğu Akdeniz’de ülkemizin üzerine oynanan oyunları defalarca yazmış ve bu konuda hak ve menfaatlerimizi korumanın önemini vurgulamıştım.
Geçtiğimiz hafta ortasında ve hafta sonu Doğu Akdeniz konusunda beni çok ümitlendiren ve heyecanlandıran haberler okudum.
İlk olarak, İsrail kaynaklı bir haberde Türkiye’yle Doğu Akdeniz konusunda işbirliği yapılabileceği bildirildi. Çünkü mevcut durumda bu konuda Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile işbirliği içinde olan İsrail çok ciddi deniz alanı kaybına uğruyordu. Türkiye’yle Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) konusunda ortaklaşa hareket ederse ciddi kazancı olacaktı.
İşte bu sebeple akılcı yaklaşım İsrail’in Türkiye’yle anlaşmasını gerektiriyor. Gerçi bu haber daha sonra yalanlandı ama dış ilişkilerde bu olağandır. Kapalı kapılar ardında bu görüşmelerin yapılıyor olma ihtimali mevcuttur.
Bundan daha da önemlisi Mısır kaynaklı yapılan ve resmî kabul edilmesi gereken açıklamadır. Mısır Devleti’ne bağlı olarak yayın yapan Al Ahram Gazetesi’nin Genel Müdürü Mohammed Sabreen bir makale yayımlayarak ilişkilerin düzeltilmesi için Türkiye’ye çağrıda bulundu.
Bu, Mısır hükümetinin isteği olarak kabul edilmelidir.
Makalenin en önemli ve can alıcı bölümü ise Doğu Akdeniz konusunda sergilenen yaklaşım. Somut bir adım atılarak bu yaklaşım somutlaştırılıyor ve 8 maddelik ‘normalleşme' önerileri sıralanıyor.
Bu 8 maddenin 1 maddesi Doğu Akdeniz gaz yatakları konusundaki işbirliğine ayrılmış. Bu maddede ilişkilerin düzelmesi halinde Doğu Akdeniz gaz yatakları konusunda Türkiye ve Mısır’ın işbirliği imkânlarına kuvvetli vurgu yapılıyor.
Yazı şöyle sona eriyor: “Mısırlılar ve Türkler kendilerine güvenmeliler. Geleceğimize başkaları değil bizler karar verebiliriz. Batı ilişki kurmamızı istemiyor oysa kaderimiz ortak.”
Ne kadar da doğru bir tespit...
Bu gelişmeler bugüne kadar Doğu Akdeniz konusunda Yunanistan ve Kıbrıs Rumları ile hareket eden Mısır’ın lehimize davranış değiştirebileceğini göstermiştir.
Bu da çok çok önemlidir.
Libya ile varılan mutabakattan sonra bu gelişmelere sevinirken beni ve sanırım çoğunuzu şoka uğratan haberi aldık:
En kıymetli Amirallerimizden olan, Libya mutabakatının mimari, çok önemli Doğu Akdeniz vizyonuna sahip, Cumhurbaşkanı’nın bizzat adını zikrederek övdüğü Tümamiral Cihat Yaycı kızak göreve alındı.
Ve bunu onuruna yediremeyen değerli Amiralimiz de istifa etti.
Ey Türk Devleti neler oluyor?
Sana bu kadar önemli hizmetlerde bulunan ve bulunacak olan kıymetli evlâdına niye sahip çıkmadın?
"Bu ülkede başarı her zaman cezalandırılır" sözü hâlâ mı geçerli?
Artık yetmedi mi en değerli vatan evlâtlarının ‘harcanması’?
Türk Deniz Kuvvetleri alçak ve hain kumpastan sonra toparlanmaya çalışır ve çok değerli vatan görevleri ifa ederken tekrar darbe vurmak neyin nesidir?
Çok üzgünüm, çok...
Yorumlar
Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın