Sevgi Soysal



Kısa, çok kısa, kısacık bir hayat... 
Sadece 40 yıllık yaşama sığdırılan çok değerli romanlar, öyküler, anı kitapları... 
Siyasi mücadele ve ödenen bedeller... 
Özgür bir ruh...

Sevgi Soysal elbette ki tüm bunlardan çok daha fazlasıdır. 
Büyük etkiler ve iz bırakarak bu dünyadan geçen ılık bir esintidir Sevgi Soysal...

***

Sevgi Soysal, 1936 yılında Alman bir anne ve Türk bir babanın evlâdı olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Mutlu bir çocukluğu oldu. Hareketli ve yaramaz bir çocuktu. Evlerinde anne klâsik Alman disiplinini uygulamak istemesine rağmen babasının uçarı ve “çılgınca” yapısından dolayı bunu her zaman başaramadı.

Zaten Sevgi’nin de kurallar ve disiplinle başı pek hoş değildi. Yazar, babasının sürekli kendisi ve kardeşleriyle oynadığını hatırlıyor. Yetişkin bir kişi olduğunda, kardeşleriyle birlikte çocuk gözüyle babasıyla ilgili şu gözlemi yapacaktır: 
“Çoğu zaman biz babamı arkadaşımız olarak görürdük.”

***

Sevgi,  lise son sınıfta DTCF öğrencisi olan ilk aşkı olan Özdemir Nutku’yla tanıştı. Onunla birlikte olmak için o da DTCF Arkeoloji Bölümü’ne kayıt yaptırdı.

Üniversite yılları onun için biraz hayal kırıklığı oldu. Özgür düşünülen, tartışılan, yeni fikirler üretilen bir üniversiteyle karşılaşmayı beklerken, liseden tek farkının “serbest kıyafet giyilebilen“ bir okul olduğunu düşünmeye başladı.

Bir yandan üniversiteye devam ederken bir yandan da Özdemir’in hepsi de entelektüel olan arkadaş çevresine girdi. Bu arkadaş çevresinde daha sonra ünlenecek olan edebiyatçılar da vardı. 

Bu dönem Sartre, Camus ve Heidegger‘in felsefe kitaplarının elinden düşmediğini söyleyecek ve açık yüreklilikle “hiçbir şey anlamadığını” itiraf edecektir.

***

Sevgi, henüz 19 yaşındayken Özdemir Nutku’yla evlenme kararını ailesine açıklar. Nutku’nun yaşı 24’tür. 
Bu erken evliliğe özellikle babası karşı çıksa da sonunda direnemez ve evlenirler. Evliliği, aile baskısından kurtulmak ve “özgürlük” olarak niteleyecektir. 
Boşanıncaya kadar eşinin soyadını kullanacaktır.

Bir yıl sonra eşi Almanya’dan bir burs kazanınca birlikte Göttingen Georg August Üniversite’sine giderler. Özdemir asistanlığa başlar, Sevgi de arkeoloji ve tiyatro öğrenimine...

***

Çiftin oğulları Korkut 1958’de dünyaya geldi. Maalesef doğumda bir süre oksijensiz kaldığı için otistik oldu. Yazar, bunun acısını her zaman hissetti. 
Okul çağlarına geldiğinde oğlu düzelme belirtileri göstermeye başladı. Fakat Sevgi, yoğun yaşamından dolayı oğlunu annesine bırakmak zorunda kalıyordu. 
Yetmez gibi 12 Mart’tan sonra hapse atılması ve sürgüne gönderilmesi sebebiyle oğlundan uzun süreler ayrı kaldı. 
İçindeki bu yara hiç kapanmadı...

***

Sevgi Nutku, Türkiye’ye döndükten sonra bir süre Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ne devam etti. Kısa bir dönem Ankara Radyosu’nda çalıştı.  
1964 yılında TRT’de işe başladı.

Bu arada ilk öyküleri 1960’tan itibaren çeşitli dergilerde yayımlandı.

Sevgi, zaman geçtikçe ve özellikle çocuk sahibi olduktan sonra evliliğinin iyi gitmediğini fark etti ve boşandılar.

***

İkinci evliliğini tiyatro yazarı Başar Sabuncu ile yaptı. O artık Sevgi Sabuncu’ydu...

***

İlk romanı “Yürümek” 1970 yılında yayınlandığında hâlâ TRT’de çalışıyordu. Aynı yıl, TRT tarafından düzenlenen Sanat Ödülleri Yarışması’nda bu romanıyla “başarı” ödülü aldı.   
Romanı ödül almıştı ama kitap hakkında “müstehcenlik” iddiasıyla dava açıldı ve yargılandı. 

Başar Sabuncu ile olan evliliği de iyi gitmedi ve bir müddet sonra boşandı. 

Hayata bakışı ve yaşam anlayışı gereği sorunları olan evliliklerini uzatmakta ısrar etmedi. Kişilik yapısı böyle bir davranışa da uygun değildi.

***

Üçüncü evliliğini Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mümtaz Soysal’la yaptı. Bu evlilikle bundan sonra hepimizin hatırlayacağı ismiyle Sevgi Soysal olmuştu...

***

12 Mart döneminde TRT’den ayrılmak zorunda kaldı ve zulüm başladı...

Bir akşam arkadaşına giderken kimliği olduğu hâlde “kimliği olmadığı ve sıkıyönetime karşı gelmek” gerekçesiyle tutuklanarak Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’na hapsedildi. Burada 8 ay hapis yattı. Buradan Merkez Tutukevi’ne nakledildi.

Yıldırım Bölge’de aynı dönem hapsedilen Behice Boran’la “kader arkadaşlığı” yaptı.

Hapisten çıktıktan sonra arkadaşı Altan Öymen’le öğle yemeği yerken iki muhbirin “orduya hakaret” ettiğini söylemesiyle Sevgi Soysal bir defa daha hapse konuldu.

O sırada eşi Mümtaz Soysal da hapisteydi ve henüz 3 haftalık evlilerdi. Türkiye her faşist dönemde olduğu gibi en büyük değerlerine, aydınlarına eziyet çektiriyordu. 
Türkiye’de vatansever aydın olmanın bedeli buydu ve ödetiliyordu...

Yakasını bırakmıyorlardı: Hapisten çıktıktan sonra, başka bir kitabında yazılanlar gerekçe gösterilerek 1972’de Adana’ya 4 ay sürgüne gönderildi.

Özgürlüğüne kavuştuktan sonra roman ve öykü yazmaya devam etti. Çok beğenilen ve büyük yankı uyandıran kitabı “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” 1973 yılında yayınlandı. 
Bu eseri 1974 yılı Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazandı.

***

Sevgi Soysal’ın kısacık ömrünün yazarlık açısından en verimli dönemi 1970’li yılların ilk yarısıydı. Bununla birlikte, en büyük zorlukları da o yıllarda yaşadı.  
Az evvel bahsettiğim gibi hem hapis yattı hem sürgüne yollandı. 
12 Mart döneminde çağdaşı tüm aydınların siyasi görüşleri sebebiyle ortak “kaderi” buydu...

Romanlarında dönemin siyasal ortamını ve bu ortam içinde yaşayan aydınları ve halkı konu edindi. Ayrıca kendisinin de yaşadığı hapishane hayatı, işkence ve sürgün hayatını da romanlarında işledi.

***

Sevgi Soysal, kendisini seven bir eş ve yokluğunu her zaman yaşayacak 3 evlâdı geride bırakarak henüz sadece 40 yaşındayken, 22 Kasım 1976‘da bu dünyaya veda etti.

Daha yapacak çok işi, yazacak çok romanı, öyküsü vardı...

***

Sevgi Soysal... 
Kişilik sahibi...Değerli bir yazar...    
Özgür...İsyankâr...Güçlü...  
Sevgiyle, saygıyla anıyorum...

 

 

 

 

 

 

 

  • Mehmet S. Nane

  • 2 Şubat 2021

Sayfayı Paylaş

Yorumlar

Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın

leaf-right
leaf-right