Özdemir İnce

(İlk söz olarak: 1 Eylül, Özdemir İnce’nin doğum günüdür. Yazıya başlamadan değerli büyüğümün yeni yaşını kutluyor, sağlıklı, mutlu, bol verimli uzun bir ömür diliyorum.)


Bana “Özdemir İnce kimdir” diye sorsanız, “Zamanınız var mı”, sorusuyla karşılık veririm. Çünkü Özdemir İnce’yi anlatmak öyle dakikalara, saatlere sığmaz. Hele ki böyle kırık-dökük bir makale hepten yetersiz kalır. 
Fakat ben yine de bu çok zor ve bir o kadar da bana onur veren işe soyunarak, bir makalenin sınırları içinde, Özdemir Abi'yi yazmaya çalışacağım.

Burada bir parantez açarak Özdemir İnce’yle nasıl tanıştığımı sizlere kısaca anlatmak isterim. Konu benimle ilgili görünse de, aslında, Özdemir Abi'nin nasıl bir kişi olduğunun da çok önemli bir göstergesidir.
Özdemir İnce’ye “abi” dememin bir gerekçesi var. Kendisiyle tanışma ve iki defa görüşme mutluluğuna ve onuruna eriştim. 2004 yılında Mersin büyükşehir belediye başkanı adayıydım. Özdemir İnce’yi de şiirlerinden ve Hürriyet’teki köşe yazılarından tanıyor ve takip ediyordum. Seçim kampanyam sırasında kendisiyle tanışmak istedim. Yakın arkadaşı olduğunu öğrendiğim rahmetli, sevgili abim ressam Doğan Akça‘ya bana randevu alması için ricada bulundum. 


Aynı günün akşamı rahmetli Doğan Abi aradı, “Mehmet’çiğim, Özdemir’i aradım, adını-soyadını söyleyince, soyadı Nane olan bir adamın benden randevu istemeye ne ihtiyacı var, kalksın ne zaman isterse gelsin” dediğini söyledi.
Özdemir İnce, Mersinli bir aileye mensup olduğumdan bu şekilde davranmıştı. Hiç şüphem yok ki başka bir Mersinli aileye mensup bir kişiye de aynı şekilde davranırdı. İşte Özdemir İnce bu kadar Mersin sevdalısıdır.


Hemen arayarak randevulaştım ve İstanbul’da bir öğle kahvesi içmek için buluştuk. Kendisine derhal ısındım ve ayrılırken “abi” olarak hitap etmek için müsaadesini istedim ve tabii ki olumlu cevap verdi. Daha sonra gazetesi adına Mersin seçimlerini izlemek için geldiğinde de akşam yemeğini birlikte yeme zevkine eriştim. 
Maalesef ondan sonra günlük gailelerimden kendisiyle bir daha görüşme imkânım olmadı. Bu durum benden kaynaklanmıştır ve Özdemir İnce’yle sıklıkla görüşememek benim için gerçek bir eksikliktir.
(Yaklaşık 10 gün önce, 15 yıl aradan sonra Özdemir Abi'ye telefon açtım. Yaptığımız oldukça uzun sohbet sanki bir gün evvel berabermişiz gibi samimi ve sıcaktı. Sohbetinden hem çok zevk aldım hem de yararlandım. 

İşte Özdemir İnce budur: Dolaysız, hesapsız, içten, yalın, sohbetinde en basit konularda bile bir şeyler öğrendiğiniz ve kendinizi yanında rahat hissettiğiniz bir kişi.)


Parantezi kapatarak devam ediyorum. Özdemir İnce, Mersinli hemşehrimizdir. 
1 Eylül 1936’da doğmuştur.
1956’da benim de mezun olduğum Mersin Lisesi’nden mezun olmuştur. Liseden sonra Gazi Eğitim Entstitüsü’ne Fransızca okumaya gitmiş ve Mersin’den çıktığı o günden bu yana şehrimizin gururu olmuş, her daim bizi onurlandırmıştır. 
Ve ilave etmek lazım: Özdemir İnce tüm benliğiyle has Mersinlidir!

“Özdemir İnce hayatı boyunca ne yapmıştır”, şeklinde sorulacak klâsik bir soruya şu cevap verilebilir: Fransızca öğretmeni, şair, yazar, çevirmen, gazete köşe yazarı (kendi tabiriyle yazıcısı), TRT’de müdürlükler yapmış bir yönetici, deneme yazarı, eleştiri-kuramsal eleştiri yazarı, metin yazarı, kitap yayın evlerinde genel yayın yönetmeni ve editör. 
Ve de en önemlisi: “Çağının çağdaşı namuslu bir aydın.”

Geliniz biraz da rakamlarla tanıyalım Özdemir İnce’yi. 
Özdemir İnce, şiir, deneme, eleştiri, söyleşi ve antoloji dallarında 61 kitap yazmıştır; şiir, roman-düzyazı, sanat ansiklopedisi ve oyun dallarında 67 çeviri yapmıştır;  edebiyat ve gazetecilik konularında 10 ödül almıştır; Fransa’dan alınmış 1 onur belgesi sahibidir; dünyanın değişik ülkelerinde prestijli şiir akademileri ve şiir kurullarında 7 üyeliği vardır; şiireleri 12 farklı dergide yayımlanmıştır.
Şiir kitapları 4 dile, şiir ve yazıları 16 dile çevrilmiştir.

Bu kadar verimli bir hayatın yaptıklarını listelerken gözümden kaçmış olanlar varsa eğer değerli okurların ve Özdemir İnce’nin hoşgörüsüne sığınırım.

Hemen ilave etmeliyim ki Özdemir İnce, şairliğinde-yazarlığında yani sanatında ve düşünce dünyasında eyvallahı olmayan bir adamdır. Kendi yolunu belirlemiştir; o yol ayrı ve farklı bir yoldur. 
Kendi tanımlamasıyla, “Kitle içinde birey olma direncine” çok önem vermektedir.
Böyle olabilmek, böyle kalabilmek ve davranabilmek için kişinin kendine her açıdan güvenmesi gerekir. İşte Özdemir İnce’nin kimseye müdanası olmaması kendini bilmesindendir. Kendi evrensel değerinin farkında olmasındandır.
Büyüklüklerinden biri de odur ki bulunduğu bu yüksek konumu asla bir böbürlenme ya da üstünlük taslamak için kullanmamıştır. 


Özdemir İnce, 2000 yılından itibaren Hürriyet Gazetesi’nde 12, Aydınlık Gazetesi’nde 2 yıl tam bir Cumhuriyet aydını olarak toplumun önünü açan ve yön veren köşe yazıları yazmıştır. Halen Cumhuriyet Gazetesi’nde köşe yazmaya devam etmektedir.
Kişisel bloguyla da 5 yıldır “aydınlatma” işlevine devam etmektedir.
Tekrar etmekte ve vurgulamakta fayda var: Özdemir İnce, Cumhuriyet değerlerini, iliklerine kadar, hücrelerinin her zerresine kadar özümsemiş gerçek bir Cumhuriyet aydınıdır, Cumhuriyet aydınlanmacısıdır.

Şairliğinin evrensel boyutlarda olmasının yanında yazarlığı da o düzeydedir Özdemir İnce’nin. Yazarlık yetenekleri gazete makalelerinde de en üst seviyede hissedilir. Sıkıcı olmayan, akıcı bir üslûpla yazarken öğretir de aynı zamanda. 
Bu gazete yazılarında dil açısından çok da yaratıcıdır. Yirmi yıla yakındır kesintisiz makalelerini okuyan bir kişi olarak Türkçe’ye ve basın literatürüne ilginç ve çok hoş katkıları olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. 
Bazı sözleri, saptamaları ya da benzetmeleri adeta sloganlaşmıştır.

İlk aklıma gelen birkaç örneği vermek isterim: “Çağının çağdaşı olmak, ana dilde eğitim fesadı, ana rahminden haklı doğanlar, malûmatfuruşluk/malûmatfuruşlar,  gazete yazıcısı (gazete makale yazarları için), vaziyetin durumu, dinbaz Müslüman, cevize (vecize yerine), entellodübek.)

Özdemir İnce’nin bu tür üretimi aslında çocukluktan başlar. Tam yukarıdakiler gibi değil ama daha 7 yaşında bir çocukken kendince anlamsız cümleler/tekerlemeler uydurarak yalın ayak Mersin sokaklarında koşmuşluğu çoktur. Bunlara iki örnek:

“Vasmandı vasmandı gut bin bay bıdıbıt” ve “Keskindoreke fındınflava”dır. Bu her iki anlamsız çocuk cümlesi 55 yaşından sonra şairin şiirine de girmiştir. Hatta “Keskindoreke fındınflava”yı bir şiir kitabına ad olarak seçmiştir.

Aslında çocukluğundan itibaren uydurduğu bu tür tekerlemeler her zaman Özdemir İnce’nin dilindedir. Örneğin, Ayvayı yedi Avrupa’ (Hapı yuttuk)Vaziyetin durumu Et ve Balık Kurumu’nu da (Durumun muhasebesi) anlamında kullanmaktadır.

Pek sevgili, pek kıymetli eşi Ülker Hanım da altmış yıllık beraberlikten sonra Özdemir İnce’nin bu tür tuhaf sözlerine artık alışmıştır. Mesela, eşinin, denizin ortasındayken kıyıya dönmeleri gerektiğini fark ederek söylediği şu sözler artık onu şaşırtmamaktadır: “Beş dakka kaldı, İlhan fitili aldı!”
Aslında bu tekerlemeyle Özdemir İnce yetmiş yıl önceki Mersin İdman Yurdu’nun bir maçına gitmiştir. Ve sol açık İlhan Taşucu’nu şevke getirmek için tribünden bağırmaktadır.

Bu uydurma isimlerden elbette ki Ülker Hanım da nasibini almıştır. Özdemir İnce, Ülker Hanım’a, eşim, refikam ya da karım biçiminde hitap etmediği gibi ailesinin verdiği “Ülker” ismiyle de hitap etmez. 
Karısı için uydurduğu bir isim vardır: “Alsiyon”
Alsiyon, bazen “Alsi”, bazen de “Si” olmaktadır.
Bu şekilde hitap etmesini de karısıyla yaşadığı ilişkinin genel değil, “özel” bir ilişki olduğuyla açıklamaktadır.


Az evvel Özdemir İnce’nin ürettiği eserleri, onun verimini okudunuz. Bir insan ömrüne bu kadar eser, bu kadar iş nasıl sığar diye şaşırdınız değil mi? Şaşırmayınız, Özdemir İnce işte budur. 
Muazzam bilgili, donanımlı, üretken, öğreten, toplumuna yararlı katıksız bir sanatçı-aydın ve toplumun aydınlık yüzü. 
Ve bence Özdemir İnce, ulaştığı sanatsal-düşünsel olgunlukla ve eşsiz-derin bilgi birikimiyle bir filozof, bir bilgedir.

Özdemir İnce’nin bu kadar eseri içerisinde biri var ki onu ayrıca anmalıyız:
“Cumhuriyet’in Üç Fedaisi”. (Mahmut Esat Bozkurt, Şükrü Saracoğlu, Dr.Reşit Galip)
Yazar, bu kitabıyla ilgili şunları söylüyor: 

“(...) Belki de yazarlık hayatım boyunca yaptığım en önemli ve en nafile iş!
Ve yaptığım işten gurur duyuyorum”.

Bu kitabı herkesin muhakkak okuması lazım. Bu gerekliliği açıklamak için ilave sözler söylemeyeceğim. Kitabın ismi ve yazarı yeterli referans!

Kitabın her harfini sindirerek okumuş bir kişi olarak söylüyorum: 
Eğer Özdemir İnce yukarıda saydığım müthiş veriminin sonucu olan eserleri yaratmasaydı bile bir tek bu kitap onu “büyükler” arasına sokardı.


İşte yukarıda çok kısa ve yetersiz bir şekilde anlatmaya çalıştığım, gözümden kaçan pek çok husus olduğundan da emin olduğum, Mersinli hemşehrimiz Özdemir İnce.
Ve bu Özdemir İnce her bulduğu fırsatta Mersinli olduğunu gururla söylemiştir, daima Mersin için bir şeyler yapmaya çabalamıştır; bu topraklardan da hiç kopmamıştır.

Özdemir İnce’nin Mersin’e hiçbir borcu yoktur. Var idiyse de bütün ömrü boyunca verdiği eserlerle, topluma sağladığı faydalarla, örnek aydın duruşuyla Mersin’i onurlandırarak ve Mersin adını yücelterek bunu çoktan ve fazlasıyla ödemiştir.

Mersin’in Özdemir İnce’ye borcu vardır. Ve bu borç öyle kolayca ödenemez. 
Mersinli evvela bu değerli evlâdının eserlerine sahip çıkmalı, onları okumalı, öğrenmelidir. Daha sonra da çocuklarına, torunlarına Özdemir İnce’yi tanıtmalı, eserlerini öğretmeli ve bu eserleri kıymetli bir miras olarak onlara devretmelidir. 
Bu, işin düşünsel kısmıdır.

Fiziken ve fiilen yapılması gerekenler de vardır. Belediyelerimiz bu büyük değerimizin adını cadde ve bulvarlara verebilir, adına kültür-sanat ödülü koyabilir, kendisine kültür-sanat onur ödülü verebilir, “Özdemir İnce günleri” düzenleyerek birkaç gün paneller, oturumlar ve konferanslarla Özdemir İnce’yi Mersinlilerle buluşturabilir.
(Bu konuda değerli bir belediye başkanımızın kendi belediyesi bünyesinde böyle bir çalışma yapmaya hazır ve istekli olduğunu biliyorum. Özdemir Abi bu tür ödül ve programlara sıcak bakmadığı için değerli şair-yazar Celâl Soycan’la birlikte kendisini bu konudaki ikna görüşmelerimiz devam etmektedir.)

Mersin’de 4 üniversite vardır. Bu üniversitelerimiz ve özellikle edebiyat kürsüleri Özdemir İnce’yi ve sanatını bilimsel olarak ele alabilir, bu konuda bilimsel makaleler yayımlayabilir, tebliğler sunabilir. Özdemir İnce adının yaşaması ve kalıcı olması için bir kütüphaneye, anfiye ya da konferans salonuna ismini verebilir.

Bunlar benim aklıma gelebilenler. Konunun uzmanları elbette ki bu konuda çok daha yetkin öneriler getirebilir ve çalışmalar yapabilir.


Son söz niyetine: Mersin’in, eserleri ve Mersinli duruşuyla kendisini bu kadar çok onurlandıran Özdemir İnce’yi bugüne kadar ihmal etmesi büyük bir eksiklik hatta vefasızlıktır.
Yapılacak çalışmalarla bunun giderilmesi, çok gecikmiş de olsa, Mersin’in değerbilirliğini gösterecektir.

Tüm halkı ve kurumlarıyla, haydi Mersin göreve.

 

Bu da son söz: Dr. Reşit Galip, Mersin’in gelmiş geçmiş en önemli, en değerli adamlarından biri hatta birincisidir. 
Atatürk’ün en yakın yol ve ülkü arkadaşlarından, Cumhuriyet’in ideologlarından, Cumhuriyet Aydınlanması’nın yaratıcılarından, Cumhuriyet devrimlerinin mimarlarından, Millī Eğitim ve üniversite reformları ile Cumhuriyet’e paha biçilmez katkıda bulunan, yaşadığı çağın dünya çapında en önemli entelektüellerinden biridir. Aslında aydınlık ve aydınlanmacı düşünce yapısıyla her çağın en önemli entelektüellerinden biridir.

Onu unutmamız, yeni nesillere öğretmememiz hatta yok saymamız ve bugüne kadar anısını yaşatmamış olmamız ortak ayıbımızdır. Özdemir İnce’ye göstermemiz gereken saygı ve vefayı ondan da önce bu çok değerli hemşehrimize göstermemiz gerekmektedir. 
Bu, Özdemir İnce’nin de tüm Mersinlilerden öncelikli isteğidir.
Herkesi, hem de acilen, göreve çağırıyorum.

Yukarıda da yazdım: Dr. Reşit Galip’i Özdemir İnce’nin “Cumhuriyet’in Üç Fedaisi” kitabından okumanızı hararetle ve kuvvetle öneririm. Tüm Mersinliler bu kitabı okumalı.

 

Not (1): Yazılarım blogumla eş zamanlı olarak İmece Gazetesi'nde de yayımlanmaktadır. Bugünkü makalem uzun olduğu için gazetede ikiye bölünerek Salı ve Perşembe günleri yayımlanacaktır. Fakat blogumda yazıyı bölmeyerek tamamını bugün yayımlamayı tercih ettim. Dolayısıyla Perşembe gününün yazısını bugünden okumuş olacaksınız. 7 Eylül Cumartesi günü yeni bir makalede buluşmak dileğiyle.

Not (2): Bugünkü şiir köşesinin konuğu tabii ki Özdemir İnce. Bugün, her yazı günü bir şiir yayımlama kuralımın dışına çıkarak Özdemir İnce’den iki muhteşem şiiri sizlerle buluşturuyorum.

  • Mehmet Semih Nane

  • 31 Ağustos 2019

Sayfayı Paylaş

Yorumlar

Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın

leaf-right
leaf-right